Neslican Tay, 21 yaşında vefat etti. Fakat onun ölümü çok ses getirdi. Çünkü kanser hastalığına karşı verdiği mücadeleyle sosyal medya paylaşımlarıyla geniş kitlelerce tanınıyordu.

Üniversite sınavına hazırlanırken yakalandığı kanseri üç kez yenmişti Neslican. Dördüncü kez yakalandığı hastalığa bu kez karşı koyamamıştı. 2018’de bacağını kaybetti ama her seferinde yaşama yeniden tutunmaya çalıştı. Bu süreçte yaşadıklarını ve tedavisini sosyal medyada paylaşmıştı. 20 Eylül akşamı hayata gözlerini yumdu. İnsanlar, Neslican sayesinde ölümün korkulan yüzüyle bir kez daha tanışmış oldu. Kabir öylesine dehşetli ve karanlıklı geliyordu ki; birçok insanda büyük bir isyan başlamıştı. Neden ölüyorduk? Nefes aldığımız, dostlarımızla mutluluklarımızı paylaştığımız bu güzel hayat neden bitiyordu?

O çok bilmiş ve kendinden emin tavırlar içindeki profesörler, siyaset adamları şimdi neden sessiz ve suskun kaldılar? Bu sorular karşısında teselli verecek bir cevap vermek yerine niçin yutkunup duruyorlar?

Ne gariptir! Neslican 21 değil de 121 yıl yaşasaydı ne değişecekti ki! Sonsuzluk aşkıyla yaşayan ve ebediyetten başka hiçbir şeyle tatmin olmayan insan için yüz veya bin yıl yaşasa ne değişecektir? Hayat rüya gibi bir anda geçmiyor mu? Rüzgar gibi hızlıca akıp; çabucak gitmiyor mu?

Ölüm kapıyı çaldığında; zamanın bir film şeridi gibi bir anda gözlerimizin önünden akıp geçtiğini söylerler. Ben de yaşadığım birkaç tehlikeli olayda aynen bunu gördüm. Bütün hayatım bir saniye içinde gözümün önünden geçti gitti…

O halde ahu figanı bir tarafa koyup bütün herkesi ilgilendiren ölümü ciddi bir şekilde ele almak gerekiyor. Ölüm nedir? Yok olmak mıdır? Bir daha hayata gözlerimizi açma çaresi yok mudur? İnsana her şeyi versen dahi tok olmayan sonsuzluk arzusunu tatmin etmek çaresi var mıdır?

Evet, herkese müjdeler olsun. Bütün bu soruların çok güzel bir şekilde cevabı ve bizi dehşet içinde bırakan ölüm hastalığının çaresi vardır. Peki, bu güzel çare nerededir?

Kuran ve hadislerde, kalbimizi huzura kavuşturacak derecede açık bir şekilde ölüm hastalığına çareler sunulmuştur. Yeter ki kulak verelim. Rabbimiz bu konuda bize ne söylüyor?

Muhammedül Emin(asm) adı verilen insanların medarı iftiharı şanlı nebi bakın ne diyor? “Allah’tan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. O birdir; O’nun hiçbir şeriki, ortağı yoktur. Mülk O’na ait, hamd; O’na mahsustur. Hayatı veren de O’dur, ölümü veren de O’dur. O, kendisine asla ölüm ârız olmayan ezelî hayat sahibidir. Bütün hayır O’nun elindedir. O her şeye hakkıyla kadirdir. Her şeyin ve herkesin dönüşü de O’nadır.( Buharî, Ezân: 155)

İşte şu tevhid yani Allah’ın birliğini ifade eden on bir kelimenin her birinde birer müjde vardır. Bu müjdeler yukarıda sorulan bütün sorulara birer cevaptır. Ölüme karşı birer şifa ve o şifada birer manevi lezzet dahi bulunmaktadır.

“Allah’tan başka ilah yoktur” denildiğinde; şöyle bir müjde var ki: Hadsiz ihtiyaçlara müptela, nihayetsiz düşmanların hücumuna hedef olan insan ruhu; bu kelimede öyle bir dayanak noktası bulur ki, bütün ihtiyaçlarını temin edecek bir rahmet hazinesi kapısını ona açar. Bütün düşmanlarının şerrinden emin edecek bir kudretin sahibi olan kendi yaratıcısını bildirir, tanıttırır ve sahibini gösterir. Gerçek malikin kim olduğunu bilerek; kalbini vahşetten kurtarır. İnsanın ruhu elemli bir hüzünden çıkararak ebedî bir ferahı, daimî bir süruru temin eder.