İnsan ise dünya gemisinde adeta bir serdümendir. bir dümenci neferidir. Vazifeni güzel gör, ücretini al, keyfine bak. O hayat gemisi ne kadar kıymettar olduğunu ve ne kadar güzel faydalar verdiğini ve o gemi sahibi olan Allah’ın ne kadar Kerîm ve Rahîm olduğunu düşün, mesrur ol ve şükret. Ve anla ki, vazifeni istikametle yaptığın vakit, o geminin verdiği bütün neticeler, bir cihetle senin salih amel defterine geçer, sana bir hayat-ı bâkiyeyi temin eder, seni ebedî ihyâ eder.

Ölümü, mevti veren de O’dur. Yani, hayat vazifesinden terhis eder, fâni dünyadan yerini değiştirir. Hizmetten külfetinden kurtarır. Fani dünya hayatından alıp sonsuz bir hayata gönderir. İşte şu kelime, şöylece fâni insanlara bağırır, der ki; Sizlere müjde! Ölüm, idam değil, hiçlik değil, fenâ değil, inkıraz değil, sönmek değil, ebedi bir ayrılık değil, yokluk değil, tesadüf değil. Belki, bir Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i ebediye tarafına, asli vatanımıza bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbabımızın buluştuğu yer olan berzah alemine bir kavuşma için bir geçittir, kapıdır.

Sizlere müjde! Mahbuplarınızdan nihayetsiz firakların yaralarını tedavi edip merhem süren bir Allah, var. Madem O, var ve bâkidir; başkaları ne olursa olsun, merak çekmeyiniz. Belki o mahbuplarda sevgi sebebiniz olan hüsün ve ihsan, fazl ve kemal, o Mahbub-u Bâkînin cilve-i cemâl-i bâkisinden çok perdelerden geçip, gayet zayıf bir gölgenin gölgesidir. Onların zevalleri sizleri incitmesin. Çünkü onlar bir nevi aynalardır. Aynaların değişmesi, güzelliğin şâşaasını tazeleştirir. Madem Allah var, her şey var.

Ey biçare insan! Mezara göçtüğünüz vakit, “Eyvah, malımız harap olup çalışmalarımız hebâ oldu. Şu güzel ve geniş dünyadan gidip dar bir toprağa girdik” demeyiniz, feryat edip meyus olmayınız. Çünkü sizin her şeyiniz muhafaza ediliyor. Her ameliniz yazılmıştır. Her hizmetiniz kaydedilmiştir. Hizmetinizin mükâfâtını verecek ve her hayır elinde ve her hayrı yapabilecek bir Zât-ı Zülcelâl sizi celb edip yeraltında muvakkaten durdurur, sonra huzuruna aldırır. Ne mutlu sizlere ki, hizmetinizi ve vazifenizi bitirdiniz. Zahmetiniz bitti; rahata ve rahmete gidiyorsunuz. Hizmet, meşakkat bitti; ücret almaya gidiyorsunuz.

Allah, Vâhiddir, Ehaddir. Her şeye kadirdir. Hiçbir şey Ona ağır gelmez. Bir baharı yaratmak bir çiçek kadar O’na kolaydır. Cenneti hâlk etmek, bir bahar kadar O’na rahattır. Her günde, her senede, her asırda yeniden yeniye icat ettiği hadsiz sanatlı varlıkları, nihayetsiz kudretine nihayetsiz lisanlarla şehadet ederler.

İşte ey insan! Yaptığın hizmet, ettiğin ubudiyet boşu boşuna gitmez. Bir  mükâfat yeri, bir saadet mahalli senin için hazırlanmıştır. Senin şu fâni dünyana bedel, bâki bir Cennet seni bekler. İbadet ettiğin ve tanıdığın Hâlık-ı Zülcelâlin vaadine iman ve itimad et. O, vaadinde hulf etmez yani vaadinden dönmez. Kudretinde hiçbir cihetle noksaniyet yoktur. İşlerine acizlik müdahâle edemez. Senin küçük bahçeni yarattığı gibi, Cenneti dahi senin için hâlk edebilir. Ve vaat ettiği için, elbette seni onun içine alacak.

Madem vaadinden dönmek, yalancılık ve aldatmak, en çirkin bir haslet ve naks ve kusurdur. Elbette ve elbette, o Kadîr-i Zülcelâl, O Hakîm-i Zülkemal, o Rahîm-i Zülcemal, vaadini yerine getirecek, saadet-i ebediye kapısını açacak, Âdem babanızın vatan-ı aslîsi olan Cennete sizleri, ey ehl-i iman, ithâl edecektir.

Adeta bir ticaret ve memuriyet için, mühim vazifelerle bu imtihan yeri için dünyaya gönderilen insanlar, ticaretlerini yapıp, vazifelerini bitirip ve hizmetlerini tamamladıktan sonra, yine onları gönderen Hâlık-ı Zülcelâllerine dönecekler ve Mevlâ-yı Kerîmlerine kavuşacaklardır.

Doğrudan doğruya, herkes, kendi yaratıcısı, Mâbudu, Rabbi, Seyyidi ve Mâliki kim olduğunu bilecek ve bulacaklar. İşte, şu kelime, bütün müjdelerin fevkinde şöyle müjde eder ve der ki:

Ey insan! Bilir misin nereye gidiyorsun ve nereye sevk olunuyorsun?

“Dünyanın bin sene mesudâne hayatı, bir saat hayatına mukabil gelmeyen Cennet hayatının; ve o Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat huzurunda bulunmaya mukabil gelmeyen bir Cemîl-i Zülcelâlin daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun. Bütün Cennet, bütün letâfetiyle, rahmetinin sadece bir parçası ve bütün iştiyak, sevgi, muhabbet, çekim güçleri O’nun muhabbetinin bir ışıltısıdır.

Sonsuz olan Allah’ın huzuruna gidiyorsunuz. Ebedi ziyafetgah olan Cennete çağırılıyorsunuz. Öyleyse, kabir kapısına ağlayarak değil, gülerek giriniz, vesselam…