Sabetürkler sadece bahriyede değil özelikle diplomaside, medya sektöründe, üniversitede, sanatçı camiasında, sanayi ve ticaret odalarında çok güçlüdürler. Ayrıcalıklı konumlarını her siyasi iktidar döneminde korumayı başarmışlardır. Zira neredeyse her partinin yönetim kurullarında Sabetürklere rastlamak mümkündür.

Deniz Kuvvetlerinde TCG Gayret isimli savaş gemisinde görev yaparken TCG Yücetepe gemisinde Silah Subayı olarak görev yapan Necdet Atlas isimli bir arkadaşım vardı. Kendisi dini değerler konusunda çok hassas ve her türlü zorlamaya rağmen inançlarından asla taviz vermeyen bir subaydı.

Bir gün Necdet Yüzbaşıyı ziyaret etmeye gitmiştim. Baktım gözlerinden yaş damlıyor ve benden gizlemeye çalışıyordu. Samimiyetimize güvenerek bunun nedenini sordum ve bana çok acı verecek olan gerekçesini anlattı.

Benim çalıştığım muhripte iki yıl görev yaptıktan sonra Necdet Yüzbaşı’nın gemisine tayin olan Sabetürk olduğundan hiç şüphe duymadığım bir subay vardı. Bu subay daha tayin olduğu ilk ay içinde yurt dışı kursuna gitmişti. Gemideki başarı ve tecrübelerinden dolayı daha sonra tümamiral rütbesine kadar yükselmiş bu İkinci Komutan’ın yerine ise vekaleten Necdet Yüzbaşı atanmıştı.

Bir yıla yakın bir süre boyunca sayısız başarılı tatbikat ve denetlemeler sonunda TCG Yücetepe gemisi ödül üstüne ödül almıştı. Sicil dönemi gelince de İkinci Komutan görevine geri dönmüştü. Herkese “takdirname” vermeye başlamış eli sıcak sudan soğuk suya değmediği halde bütün başarıları kendi hanesine yazdırmıştı.

Fakat takdirname sırası Silah Subayı Necdet Atlas’a gelince bunu yapmamıştı. Hâlbuki gemide çalışan bütün güverte bölümü subaylarına “takdirname” verilmişti. İşte bunu hazmetmekte çok zorluk çekiyordu.

Yaşım küçük olmasına rağmen Necdet Yüzbaşıya “bu dünyanın bir imtihan dünyası olduğunu asıl ve gerçek mükafatın ahirette Cenab-ı Allah tarafından verileceğini” anlatarak teselli etmeye çalıştım.

İşin ilginç tarafı benim de “Atış İdare Subayı” olarak görev yaptığım TCG Gayret gemisi atış birincilikleri kazanmış bu nedenle bazı özel tatbikatlara katılarak Cumhurbaşkanı ve Deniz Kuvvetleri Komutanı tarafından saat, özel berat ve ödüller almıştı.

Gerçi bana atışlardaki başarılarımdan dolayı “takdirname” verilmişti lakin aynı Necdet Yüzbaşı gibi namaz kılıp oruç tutuyor hatta alkollü içki içmediğim gibi üstelik o yıllarda büyük bir suç olan eşimin de başörtüsü bulunuyordu. Bu nedenle olsa gerek; görevlerimde çok başarılı olduğum halde çok düşük sicil notu alıyordum.

Bu durum Sabetürklerin çok güçlü olduğu Deniz Kuvvetlerinde gayet normal karşılanıyordu. Nitekim Batı çalışma Gurubu gibi yasadışı bir örgüt sayesinde önce “şüpheli” sonra da “sakıncalı” subay kategorisine alınıp en nihayetinde 28 Şubat 1997 sürecinde Yüksek Askeri Şura Kararı ile ordudan re’sen emekli edilmiştim.

Benden sonra Necdet Yüzbaşı da aynı akıbete uğramıştı. Nasıl kurtulsun ki? O da namaz kılıyor, içki içmiyor üstelik eşi de başörtülü olduğu halde bahriyede çalışıyordu.

Takdirname aldığım geminin silah subayı daha sonra “Donanma Komutanı” görevine ve “oramiral” rütbesine kadar yükselmişti. Necdet Yüzbaşının komutanı ise ancak “tümamiral” rütbesine çıkabilmişti.

Daha sonra ben ve Necdet Ağabeyim yıllarca ticaret gemisinde çalışmak zorunda kaldık. Necdet Ağabeyin kaptanı olduğu bir gemi Atlantik Okyanusunda ABD’li balıkçıları kurtarmış ve medyada oldukça meşhur olmuştu. Ben de kaptanlık yaparken gemi sahipleri tarafından ilave maaş alarak ödüllendirilmiştim. Kısaca bahriyedeki başarılı görevlerimizi ticaret gemilerinde de sürdürme imkânımız olmuştu.

2011 Yılında Hint Okyanusunda kaptanı olduğum gemi Yaz Musonu fırtınalarına dayanamayıp ikiye ayrılarak batmıştı. Fakat bütün personelimi bir hafif yaralı gemici dahil olmak üzere kurtarmayı başarmıştım. Necdet Ağabey ise Basra Körfezinde bir tankerde çalışırken kalp krizi geçirerek vefat etmişti. Allah makamını cennet eylesin.

Bu hatıralarım her ne kadar özel bir konu gibi görünmüş olsa da aslında dindar insanların Sabetürk ve Fetocular tarafından nasıl haksızlıklara uğradıklarını ve mesleklerinden ayrılmak zorunda kaldıklarını anlatmaktadır. Olayları bizzat yaşadığım ve haksızlıklara maruz kaldığım için bu acı hatıralarımı yazmak gerektiğini düşünüyorum.

Ölmez kalırsam yaşadığım ve kitaplardan okuyarak öğrendiğim daha nice olayı anlatarak okuyucularımı bilgilendirmeye çalışacağım. Bu sayede Sabetürk dediğim; İslam’a ve Türk Milletine düşman bu gizli tarikat hakkında daha bir çok bilgiyi edinmiş olacaksınız, vesselam…