Türkiye son yıllarda dünyanın en önemli ekonomik ve coğrafi merkezi haline gelmiştir. Askeri olarak çok stratejik bir bölgede yer alan ve kritik bir lojistik merkezi olan Türkiye’siz bir NATO; kanadı kırık kuş gibidir. Türkiye olmadan özellikle Ortadoğu ve Müslüman dünyası üzerinde ABD’nin hegemonyası kalmaz. Bu nedenle Türkiye, ABDve Batılı ülkelerin kolayca vazgeçebileceği bir ülke değildir.

Yunanistan’a kurulan üsler ve devasa askeri yığınak; herhangi bir nedenle Türkiye ile köprülerin atılması durumunda alternatif bir ülke olarak hazırlanması maksadıyladır. İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya alınmaması dahil olmak üzere Türkiye’nin NATO’da tutulması Batılı ülkelerin çıkar ve menfaatleri açısından çok önemlidir.

Yakın bir gelecekte Türkiye’nin NATO’dan ayrılması beklenilmemelidir. Çünkü NATO’nun en önemli silahlı güçlerinden bir tanesi olan Türkiye’nin yerini doldurabilmek için çok büyük askeri, stratejik ve ekonomik değişiklikler yapılması zorunluluğu vardır.

NATO’da Türkiye’nin üstlendiği roller öylesine önemlidir ki; herhangi bir değişiklik yapılması büyük bir masraf ve emek gerektirecektir. Fakat yine de ülkeler kaderini bir ülkeye bağlayamazlar. Bu nedenle Yunanistan’ı cephe ülkesi haline getirerek alternatif ülke arayışlarına girmelerini doğal olarak karşılamak lazımdır.

Türkiye’nin NATO’daki yeri 18 Şubat 1952 de başlamış ve yıllar içinde karşılıklı bir bağımlılık haline gelmiştir. Fakat son yıllarda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülke menfaatleri doğrultusunda bağımsız politikalar üretmesi Batılı ülkelerin işine gelmemektedir. Zira şamar oğlanına çevirdikleri Türkiye’nin güçlü bir Müslüman ülke olmasını istemezler.

Türkiye’nin üyeliği sadece siyasi değil aynı zamanda askeri bakımdan önemli bir gelişmedir. NATO için Türkiye’nin üye olması, güney kanadında hava, kara ve deniz imkânları, güçlü silahlı kuvvetleriyle güvenilir bir müttefik kazanması anlamına geliyordu. Sovyetler Birliği’nin sıcak denizlere karşı genişlemesinin önü bu sayede kesilmişti.

Aradan geçen 70 yılda Türkiye, bulunduğu kritik coğrafyadaki stratejik konumuyla bölgedeki tehdit ve riskleri doğrudan göğüsleyen ilk müttefik olarak NATO’ya çok değerli katkılar yaptı ve yapmayı sürdürmektedir. Aynı zamanda Türkiye’nin güvenlik ve savunmasında çeşitli silah araç ve gereçlerinin ortak üretimi her iki tarafa da önemli bir güç kazandırmaktadır.

Türkiye, NATO harekâtlarına en fazla katkı veren ilk 5 müttefik ülke arasında sayılmaktadır.  Bu katkılar arasında son yıllarda Balkanlar’dan Afganistan’a, Karadeniz’den Akdeniz’e kadar geniş coğrafyada sürdürülmektedir. NATO’nun Afganistan’dan çekilmesine kadar bu ülkedeki Kabil’deki uluslararası havalimanının güvenlik ve işletme sorumluluğu da üstlenilmişti. Bosna Hersek’te Dayton Barış Antlaşması’nın uygulanması görevinin 1995’te NATO’ya verilmesi üzerine Uygulama Kuvveti ve sonrasında İstikrar Kuvveti teşkil edilerek bölgede ortak harekât icra edilmiştir. Ayrıca Türkiye, Kosova’ya da birlik göndermiştir. Konya Hava Üssü, havadan erken ihbar ve uyarı kuvvetinin iki ileri harekat üssünden biri olarak NATO Daimi Deniz Güçleri İkinci Grubuna ve NATO Daimi Mayın Karşı Tedbir Güçleri İkinci Grubuna daimi katkı sağlamaktadır.

Balistik Füze Savunması kapsamında Kürecik’te bulunan tespit ve takip radarına da Türkiye ev sahipliği yapmaktadır. NATO’nun 2005-2007 döneminde Afrika Birliğine eğitim ve ulaştırma desteği kapsamında oluşturulan Türkiye, Somali açıkları ve Aden Körfezi’nde deniz haydutluğuyla mücadele çalışmalarına katkı sağlamıştır. Kısaca söylemek gerekirse Avrupa-Asya-Afrika üçgeninde Türkiye önemli roller üstlenmiştir.

NATO’nun ortak bütçesine en çok destek veren ülkelerden birisi Türkiye’dir. Bu sayede NATO altyapı fonlarından da ciddi şekilde istifade eden müttefikler arasında yer almaktadır. Bu sayılan maddelerden çok daha fazla açık ve gizli anlaşmalar ile Türkiye, NATO’nun komuta ve kuvvet yapısına bugüne kadar en kapsamlı katkılarda bulunan müttefiklerden biri olmaya devam etmektedir. Bu nedenle kısa vadede Türkiye’nin kendi talebi ve rızası olmadan NATO’dan ayrılması çok zor hatta imkânsız gibidir.

NATO’nun Türkiye’ye bu kadar önemli yatırımlar yapması ve ikili ilişkileri geliştirmesinin en temel sebeplerinden bir tanesi de İsrail’in güvende tutulmak istenmesidir. Nitekim bugüne kadar İsrail’in güvenliği sağlanmıştır. 1967 ve 1974 savaşlarında NATO ve ABD tarafından gönderilen son derece gelişmiş silahlar sayesinde İsrail karşıtı Müslüman devletler yenilgiye uğratılmıştı. Öyle ki; Mısır’ın en önemli gelir kaynağı olan Süveyş Kanalı dahi kapatılmıştı.

İslam âleminin aleyhinde büyük savaşların yaşandığı bu dönemde Türkiye askeri darbeler sayesinde resmen kafakola alınmış bağımsız politika uygulamasının önüne geçilmiştir. Nitekim 27 Mayıs 1960’ta ordu içindeki ABD beslemesi küçük rütbeli subaylar zırhlı birlik komutanı olarak atanmış ve günü gelince hain bir darbe yapmışlardı. Bundan sonra askeri vesayet unsurları devreye sokulmuş ve her 10 yılda bir darbeler ile Türkiye kontrol edilmeye başlanmıştı. ABD’nin uydu devleti haline gelen Türkiye, nihayet 15 Temmuz 2016 tarihinde ayaklanmış ve FETÖ örgütü ile birlikte hareket eden generalleri suçüstü yakalayarak don ve iç çamaşırlarına kadar soyarak tutuklamayı başarmıştı. Bu durumun sağlanmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın darbeci askerlere karşı başarılı bir tutum sergilemesinin rolü büyüktür. Elbette evdeki hesabı çarşıya uymayan ABD’nin Türkiye dışında alternatiflere yönelmesi kaçınılmazdır. Bununla birlikte karşılıklı menfaatlerin korunması esasına dayalı iyi ilişkiler her iki ülkenin hatta NATO üyesi diğer ülkelerin de yararına olacaktır, vesselam…