Ehli Sünnet’e karşı yapılan saldırılar hiçbir dönemde olmadığı kadar artmıştır. İnanması güç ama üniversiteler ve ilahiyat fakülteleri bu saldırıların merkezi haline gelmiştir. Bu konuda alınması gereken acil tedbirler vardır. Zira Diyanet İşleri Başkanlığı Ehli Sünnete karşı yapılan saldırılara karşı cevap vermekte yetersiz kalmaktadır.

 “İlahiyat fakültesi sayesinde dinini diyanetini öğrensin; bu materyalist asırda dinsizler hücum ettiğinde cevap verebilsin” diye üniversiteye gönderdiğimiz evlatlarımız eğer ilahiyat fakültesine kaydını yaptırmış ise Allah korusun bu ehli sünnet düşmanı hocalar tarafından ya “deist” ya da “dinsiz” olup karşımıza çıkmaktadır.Peki, ülkemizdeki bu ehli sünnete düşman akımlar nelerdir? Bu konuda bir analiz yaparak Kuran ve İslam karşısında bazen dinsizlerden hatta komünistlerden daha çok hücüm eden bu zındıka cereyanlarına karşı uyanık ve dikkatli olmaya çalışalım:

Bunların belli başlı guruplarına baktığımızda karşımıza ilk çıkanlar Şii akımlardır. Şii mezhebi veya diğer bir adıyla “Şia” yüzyıllardan beri ehli sünnete düşmanlık beslemiş Müslümanlar arasında nifak ateşinin çıkmasına yol açmıştır. Bunların büyük bir kısmında gördüğümüz gerçek; Hazreti Ali sevgisi değildir. Çünkü böyle olsa Hazreti Ali gibi bir cihan kahramanını ikiyüzlü davranmakla yani “takıyye” yapmakla suçlamazlardı. Şia’nın asıl amacı Pers İmparatorluğunun inançları doğrultusunda yani Mecusiler gibi ateşe tapan bir medeniyetin Hazreti Ömer zamanında yıkılmasıdır. Irkçılık yüzünden İslam’a düşman olmuşlar bunu gizlemek için de; Hazreti Ali’ye olan sevgi ve bağlılıklarını ileri sürmüşlerdir. Şiileştirme adı altında yapılan propaganda faaliyetleri sadece Türkiye’de değil; Müslümanların azınlıkta olduğu ülkelerde de yapılmaktadır. Ehli sünnetin hoşgörüsü ve kucaklayıcı tavırları nedeniyle yakın zamanda Türkiye de 1000’e yakın Şii camisi yapılmış ve Şii vatandaşlarımızın dinsizlerin eline düşmemesi için devlet tarafından her türlü destek sağlanmıştır. Buna mukabil, bu mezhebin merkezi konumundaki İran’da yöneticiler, ehli sünnete iyi gözle bakmamaktadırlar. Onlarda takıyye yani yalan söylemek namaz gibi zorunludur. Hatta takıyye yapmayanların dinden çıkmış olacağına olan inanç nedeniyle Şia’nın etkisi ile yöneticileri çok acımasızdırlar. Bu yüzden Şiilerle dini konuları, bilhassa ihtilaflı meseleleri açık ve samimi bir şekilde konuşmak mümkün değildir. İran gibi Şiilerin yoğunlukta olduğu ülkelerde çok sayıda ehli sünnet Müslümanına çok büyük zorbalıklar yapılmaktadır. Şu hususun da altını çizmek gerekirse: İran da en az yirmi milyon Sünni Müslüman yaşamaktadır ve onlar din konusunda Hristiyanların uyguladığı eziyetlerden çok daha fazlasına maruz kalmaktadırlar. Tahran da 500 bin Sünni yaşamasına rağmen onlara Cuma namazını kılacakları bir Sünni camii için dahi izin verilmemektedir. Şii makamlar, onların cami isteklerini mevcut Şii camilerinde yapın diyerek reddetmektedirler. Ülkemizde yaşayan Alevi kardeşlerimizi bu ırkçı ve fanatik Şia tehlikesine karşı korumak istiyor isek; çok gayret göstermemiz icap ediyor. İslam’ın temel konularında yani tevhid, nübüvvet, haşir ve adalet konusunda ortak bir dil üretmeye çalışmamız; gereklidir. Aksi takdirde özellikle fıkıh konusunda ehli sünnete karşı tecavüz vaziyetini aldıklarında aynı Pakistan da olduğu gibi kutuplaşmalar