Çanakkale ve Nablus Savaşları milletimizin en çok şehit verdiği büyük facialardır.
Ne ilginçtir ki, her iki savaşta da cereyan eden olaylar gerçeklerden çok farklı olarak anlatılmaktadır. Ordularımızın komutanları bozguna sebep oldukları halde isimlerinden bahsedilmemektedir.
Çünkü dünyanın tersine Türkiye’de başarı komutana ve mağlubiyet halkımıza verilir. Bu absürt ve çirkin durum 2022 yılına geldiğimiz tarihte yani 21. Yüzyılın ilk çeyreği biterken dahi değişmemiştir.
Çanakkale’de 57. Alay’ın tamamen şehit olması ve sadece komutanının sağ olarak kurtulması gerçekte utanç verici bir olay olmasına rağmen bir kahramanlık destanı olarak sunulmaya devam etmektedir. Bu Alayın komutanlarını ve girdiği savaşları askerlik mesleği gereklerine göre derinlemesine analiz edecek bir tarihçiye hala rastlayamıyoruz.
Tarihimizin çarpıtılarak anlatılması ve gerçeklerin gizlenerek bozguna sebep olan komutanlardan bahsedilmemesinin elbette çok sebepleri vardır. Bunun en önemli sebebi ülkemizde estirilen CHP’nin faşist terörüdür. Tarihi olduğu gibi ifade etmeye çalışan araştırmacılar ya suikastlar ile ortadan kaldırılmış veya hapislerde süründürülmüşlerdir.
Öyle ki; Meclisimizde kürsüden “İhtimaldir bazı kelleler kesilecektir” tehdidi dahi yapılabilmiştir. CHP’nin tek parti yönetiminde tarihi yorumlamak özellikle başarısız kaldığımız savaşların sorumlu komutanlarını dile getirmek ciddi bir cesareti gerektiriyordu. Necip Fazıl Kısakürek gibi şair ve tarihçiler, gerçeklerin takipçisi oldukları için defalarca hapse atılmışlardı. Hatta Kısakürek vefat ettiği gün 5816 sayılı kanuna aykırı hareket ettiği için hapis cezası nedeniyle aranıyordu.
Tarihi çarpıtmalara alet olan kişiler ise hala sorumsuzca davranmaktadırlar. Bu nedenle halkımızı yanıltan ve küçük düşüren bu kişi ve kurumlara ne söylense azdır. O halde bazı ezberleri bozup bazı temel gerçekleri ifade etmeye çalışalım.
Dünyada kabul görmüş genel bir kaidedir; galibiyetler orduya ve millete verilir, mağlubiyetler ise tedbirsizliği nedeniyle komutana ve yöneticiye fatura edilir. Çünkü başarıyı ne kadar çok kişi ile paylaşırsak; küçülmez bilakis büyür. Keza mağlubiyeti de bir şahsa yükler isek küçülür ve milletimiz üzerindeki moral bozucu etkisi en aza iner.
Örneği çoktur. Mesela Alman milleti savaşlardaki başarısızlıklarını Hitler gibi yöneticilere fatura etmiştir. Keza İtalyanlar Mussolini gibi faşist diktatörleri mağlubiyetten sorumlu tutmuşlardır. Bu sayede Alman ve İtalyan toplumunun gururları incinmemiş ve kısa zamanda toparlanıp güçlenmelerine imkân tanınmıştır.
Başarı örnekleri de çoktur. Mesela Amerikalılar, İngiliz ve Fransızlar asla galibiyet şerefini Müttefik Ordular Komutanı olan General Eisenhower’a vermezler. Bu şeref “bütün müttefik halklarının ve askerlerinindir” diyerek başarılarını daha da genelleştirerek büyütüp pekiştirirler. Fakat bu durum Türkiye gibi CHP’nin faşist rejimi ile idare edilen ülkelerde tam tersine işler. Galibiyet ve başarı şahıslara mağlubiyet ve başarısızlık ise orduya verilir. Öyle ki 1974 Kıbrıs Barış Harekatında kendi gemimizi uçaklarımızla batırdığımızda dahi durum değişmemiştir. Tedbirsizlik ve hatalı yönetimden dolayı ne bir denizci amiral ne de havacı bir general ceza almamış bilakis savaş gemimizin batması sorumluluğu ordumuzun üzerine yıkılmıştır. Bunun daha fenası; savaşların gerçek yönleri çarpıtılarak olduğundan çok farklı bir biçimde resmi tarih kitaplarına geçirilmiştir. İşte bir tanesi şudur:
Avusturyalı tarihçi Robin Prior, 19 Mayıs Taarruzundan bahsederek “Bütün Çanakkale savaşında Türklerin yaşadığı en büyük felaket oldu” ve taarruz neticesinde “30 veya 42 bin Türk askerinden 10 bini kaybedilmişti” demektedir. Peki, bu 19 Mayıs Taarruzunun komutanları kimdi? Sorumluluk sahibi kişiler neden konuşulmaz ve anlatılmaz?
Tarihin bir huyu vardır ki gerçekler bir gün mutlaka ortaya çıkar. Genelkurmay’ın Çanakkale Tarihi (Cilt V, 3. Kitap) kaynaklarında geçtiği üzere 19. Tümen komutanının zamanlama hatası ile Arıburnu cephesinde taarruza geçmesinin, bu faciaya neden olduğu ifade edilmiştir. Tabii ki komutanın ismi zikredilmez. Zira bizde mağlubiyet milletin malı olmalıdır.
General Celil Erikan, bu konudaki kitabında; 19. Tümen’de 89 subay ve 10877 er bulunduğunu 57. Alay ile birlikte 27. ve 64. Arap Alaylarının bu Tümenin emrine verildiğini yazar. Diğer Çanakkale savaşı ile ilgili kitaplarda da bu başarısız taarruz için 1181 askerimizin şehit olduğu ifade etse de gerçek maalesef böyle değildir.
Zira Nigel Blundel isimli bir yazarın “Tarih Boyunca Dünyayı Sarsan Yanlışlar- Milliyet Yayınları) isimli kitabında şöyle demektedir: “Çanakkale’nin en kanlı savaşı 18 Mayıs’ta Anzak Koyunda oldu”. Çünkü Taarruzdan önce top atışı 18 Mayıs akşamı başlamış ve taarruz ise 19 Mayıs’ta gerçekleşmişti. “Sabah saat 3’te birliklerin saldırıya hazır olmaları emredildi… Ardından Türkler siperlerinden çıkıp Anzakların üzerlerine yürüdüler… Türk komutanları saldırıya son verdiklerinde çoğunluğu Anzak siperlerine birkaç adım kala yaşamını yitirmiş 10 bin kayıp vermiş bulunuyorlardı”.
Şimdi Çanakkale’de ve Nablus’ta ayrı ayrı vermiş olduğumuz 250’şer bin şehit ve yaralının sebebini daha iyi anlayabiliriz. Maalesef Çanakkale’de ve Filistin’de bazı komutanlarımız çok başarısız ve tedbirsiz idiler, vesselam…