Ağzı olan konuşuyor. Popüler kültür dedikleri aslında bir bakıma budur, ağzı olanın konuşmasıdır. Ama her ağızdan çıkan söz, aynı derecede duyulmaz. Sistem daha edepsiz olanların daha çok duyulması, vasat zekâlıların, vasat eğitimlilerin parlaması üzerine kuruludur.

Bunun için artiz takımı veya başka iş kollarından, misal akademiden artizliğe transfer olmuş tipler, her konuda konuşurlar. Çünkü her konuda onlara mikrofon uzatılır, onların fikri merak edilir. Ne imiş misal bu beyin, bu hanımın marifeti? Falanca dizide ters takla atan güvercini oynuyormuş, feşmekân filimde tavuk boku taklidi yapmışmış… Hmm… O zaman çok önemli birinden söz ediyoruz, hemen onun fikrilerini alalım da aydınlanalım!!!

Bizim mesleğin bu işteki çakallığını da itiraf etmek lazım. İşinin ehli, lafı tartarak konuşacak, edep irfan sahibi insanlara uzatsak mikrofonu olmaz. Çünkü onların ağzından sansasyon yaratacak bir eblehlik, “Çüş artık.” dedirtecek bir saçmalık duyamayız. E duyamayınca da "flaş, flaş, flaş manşetleri"ni atamayız.  Oyuncunun, mankenin, şarkıcının da aklı başında olanı yok mu? Olmaz olur mu, sürüyle var ama işte onlar meslektaşlarımıza pek elverişli gelmez.

Uzatmayalım… Geçen, bunlardan biri şöyle demiş: "Bu ülkenin seliyle, yangınıyla, tufanıyla ben niye mücadele ediyorum abi? Bu işin birimleri var. Benim karım doğururken benim Maraş'ta ne işim var?”

Karşısındaki palamut da “Ha ha, he vallaha.” diye kafasını sallıyor. Duyan da zanneder ki; afetlerde kimse bir şey yapmıyor, bu ikisi olmasa hâlimiz harap!

Kınadık tabi. Daha ağır konuşamadığımız için “ayıp” falan dedik. Ama bir baktım, herife hak veren de az değil. “Adam haklı abi, depreme niye biz gidiyoruz? Devlet gitsin.” gibi tuhaf cümleler kuruyorlar!

Türk millî eğitim sistemine kırgınım. Çünkü cehaletin bu kadarı ancak tahsil ile mümkün olabilir. Bu cahiller sürüsüne hangi birini anlatalım?

Toplumsal yaşamda ve siyasette olması gereken devlet - sivil toplum dengesini mi?

Gönüllü yardım kuruluşlarının tüm dünyada sistemin en önemli parçalarından biri olarak görüldüğünü ve artık ayrı bir sektör olarak tasnif edildiğini mi?

Afet denen şeyin ne olduğunu, hangi ölçekte nelere yol açabildiğini mi?

Çin’den Kanada’ya kadar her yerde var olan “sivil savunma” isimli devasa konsepti mi?

Kızılay’ın bile devlet kurumu değil bir “dernek” olduğunu mu?

Atatürk’ün neden, misal Türk Hava Kurumu’nu kurdurduğu mu? -Öyle ya devlet görevini yapsaymış kardeşim; zaten vatandaşın karısı hamile, bir de tutup kurban derisi mi verecek tayyare için?-

Yardımlaşma ve dayanışma duygusunun insanların yaratılışından gelen özellikleri olduğunu mu?

6 Şubat depreminde devletin vatandaşa, bir kez bile sahaya gelin çağrısı yapmadığını, buna rağmen milyonlarca insanın gönüllü çalıştığını mı?

O milyonlarca gönüllünün ve hayırseverlerin yaptıklarının, devletin yaptığının yanında devede kulak kaldığını mı?

Bunları, bu saatten sonra tek tek biz mi öğreteceğiz? Bu mümkün olmayacağına göre, biz iyisi mi kendimize bir ders verelim…

Yaptıkları bütün yardımın cep telefonu ile 10 TL göndermek olanların, seçimden sonra depremzedelere “Ak Parti’ye oy verdiniz, yaptığım yardım haram olsun.” demelerini hatırlayalım ve ne tip “insanlarla” aynı havayı soluduğumuzu iyice bir anlayalım.