Hendesi parçalar yek olur, kenetlenerek sımsıkı sarılır birbirine. Aracısı olmadan sanat olur. “Kündekari” olur ve aşk manaya nakşeder. Ata yadigarı kündekari sanatı yüzlerce parçanın hiçbir bağ olmadan muazzam bir uyumla bir araya gelmesidir. Adeta ahşabın dile gelmiş hali.
Kündekari; Osmanlıca tutma, kavrama yakalama anlamına gelir. Geometrik desenlerin delik ve zıvana ile çatma sisteminde örülen iskelete, tablaların kiniş sistemi ile geçirilmesi suretiyle tutkalsız, çivisiz olarak yapılan ahşap sanatıdır.
Kündekari bir tür bezeme, kıymetli ağaçların işlenmesi ve geometrik parçaların birbirine geçme tekniğidir.
Kündekari sanatının yapımında daha çok elma, armut, ceviz ve şimşir ağaçları tercih edilir.
Selçuklu ve Osmanlı ahşap sanatında önemli bir yere sahip olan kündekari, küçük boyutlu parçaların zıvanalı şekilde birleştirilmesi sonucunda oluşmuştur.
Üç boyutlu ahşap sanatı kündekari yapılırken sanatkar, geçme kanallarını kullanarak sabır ve incelikle ahşabı işler.
Ecdadımızın iklime, zamana ve yılların tahribatına karşı koymak için geliştirdiği muazzam bir sanatımızdır. Günümüzde eski sıklıkta olmasa da hala dini ve sivil yapılarda kullanılıyor.
Kündekari sanatının hiç de kolay yetişmeyen ustalarına “kündekar”denir.
Osmanlıda usta çırak münasebeti ile kuşaktan kuşağa aktarılan bu sanatımız, günümüzde pek az sanatkarın tezgahlarında hayatiyetini devam ettiriyor.
Yapımı çok güç ve büyük özen isteyen gerçek kündekari yanı sıra, görünüşte az çok aynı etkiyi veren sahte kündekariden de söz edilebilir. Kündekari zor ve zahmetli bir işçilik gerektirdiği için sahte kündekari teknikleri geliştirilmiş ve pek çok yerde kullanılmıştır.
Sahte ve oyma kündekaride önce düz tahtaların yan yana getirilmesiyle bir alt levha hazırlanır. Sonra bunun üzerine desen çizilir. Çokgen ve yıldızların içindeki kıvırcık dal ögeleri oyma tekniği ile yapılır. Ardından bu çokgen ve yıldızların aralarına oyulan kanallara hazırlanmış çıtalar çakılır.
Gerçek kündekariye en yakın olan bu tekniğin sakıncası, ahşabın zamanla kuruyarak küçülmesi nedeniyle levhayı oluşturan tahtaların ek yerlerinde ayrılmaların ortaya çıkmasıdır. Aynı sorun tutkal ile yapıştırmada da geçerlidir.
Kündekari çeşitleri şunlardır:
• Hakiki kündekari
• Taklit kündekari
• Kabartma kündekari
• Tamamen çakma ve yapıştırma kündekari
• Tamamen kabartmalı kündekari
Kündekari sanatını aralarına farklı tür ve renklerde küçük ahşap konularak bazı örneklerde oyma işçiliği, sedef, baha, fil dişi kakma işçiliği de dahil edilir.
Selçukludan bu yana geleneksel sanatımız olan kündekari, dini ve sivil mimaride kapı pencere kanatları, pencere kafesi, dolap kapağı, sütun gövdesi ve başlığı, saçak, taban, kiriş, konsol, parmaklık, korkuluk gibi birçok yerde kullanılmıştır. Camilerde ise kapı, pencere, minber, mihrap, vaiz kürsüsü,Kur’an-ı Kerim mahvazası, çekmece, mezar sandukası, maksure, köşelik, rahle, sehpa, kavukluk vb. Yapımında kündekari sanatı kullanılmıştır.
Kündekariye XII. Yüzyılda Halep, Mısır ve Anadolu’da rastlanır. Her üç merkezde de paralel bir gelişme gösterir. Örneklerinin başlıcaları arasında Konya Alaeddin Cami, Malatya Ulu Cami, Bursa Ulu Cami, Manisa İvaz Paşa Cami, Sungur Bey Cami, Ürgüp Taşkınpaşa Cami, Balıkesir Zağnos Paşa Cami, Manisa Ulu Cami, Beyşehir Eşrefoğlu Cami, Bursa Yeşil Cami ve daha niceleri vardır.
Mimar Sinan imzalı herhangi bir camide de mahir bir sanatkarın tezgahından geçerek günümüze kadar uzanmış pek çok ahşap işi esere rastlamak mümkündür.
Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan el sanatlarından biridir kündekari. Günümüzde makineleşmenin çoğalması ve kündekari sanatkarlarının azlığı nedeniyle unutulmaya yüz tutmuşsa da değerini bilenler yok diyemeyiz.
Sanatla, sağlıkla ve sevgiyle kalın değerli okuyucularımız...