Ateizm ve ataizm tarihin her döneminde var olmuştur ve kıyamete kadar da var olacaktır.

Çünkü dünya bir imtihandır ve imtihanın en önemli sorusu Allah’a inanmayla ilgilidir. Ne yazık ki insanların çoğu İblis’in telkini ile Allah’a ortak koşmayı veya inanmamayı tercih etmiş ve halen de etmektedirler.

Nasıl ki bir tablo, onu yapan ressamsız ve bir güzel kitap, yazarsız olmaz; şu koca kainat nasıl sahipsiz ve yaratıcısız olsun? İnsan; akıl ve vicdanına baktığı sürece Allah’ın varlığına inanacaktır. Fakat Şeytan tıpkı kendisi gibi insanı da Allah’a isyan ettirmek için türlü türlü hilelere başvurmaktadır. Hâlbuki onun desiseleri örümcek ağı gibi zayıftır, kuvvetsizdir. İşte bu yazımızda Allah’a inanmamanın ve bunun sonucunda kullara kulluk eden bir anlayışın nasıl doğarak büyüdüğünü; Türk toplumu özelinde ele alarak anlamaya çalışacağız.

Evet, Allah’a inanmayan bir kalbin boşlukta durması mümkün değildir. Eninde sonunda bir tanrıya veya yalancı insanlara inanıp tapınacaktır. Çünkü yaratılışı itibarı ile öyle duyguları vardır ki; dua edip yalvaracağı bir kudreti daima aramaktadır.

Bunu istismar eden firavun ve Nemrud gibi insanlar; putperestliği bir şekilde ortaya çıkarır ve uygulamaya sokarlar. Dünyanın her yerinde insanların dahi kurban edildiği “zigguratlar” işte böyle bir putlaştırmanın eseridir. Sonunda Allah’ı tanımayan veya ortak koşanlar; bir bakarsınız “ataist” olmuşlardır. Yani atalarına, dedelerine tapınmaya başlarlar.

Şamanizm’de ve Türklerin eski inançlarında ataya ve dedeye tapınma vardır. Öyle ki; bu inanç; muhtelif eski Türk zümreleri arasında en köklü, en güçlü ve en eski yapılardan birisidir.  Hemen hemen bütün Kuzey ve Orta Asya kavimlerinde bulunur ve günümüzde dahi etkisini yitirmemiştir.

Ataerkil aile yapısının bir sonucu olarak yorumlanan atalar, dedeler kültü; tarihi nispeten iyi bilinen en eski Türk topluluklarından Hunlar zamanından beri görülmüştür. Zira Hunlar’da yılda bir kere umumi bir merasim düzenlenerek ataların ruhlarına kurban kesilirdi. Keza Orhun Kitabeleri’nde, bilhassa Bilge Kağan Kitabesi’nin sonunda atalar kültünü ihsas eden satırların bulunması, bunun Göktürkler’de de varlığını göstermektedir.

Orta Asya’daki çeşitli Türk toplulukları arasında sadece öldükten sonra değil, ölmeden önce de ihtiyarların büyük bir saygıyla tazim edildiğini görülmüştür. Ölmüş atalara duyulan saygı, onların hatıralarının ve eşyalarının bile takdisine yol açmıştır. Bu yüzden bazı Şaman Türkler, ölülerini her türlü eşyasıyla birlikte gömmüşlerdir.

İşte bu zafiyeti bilen Şeytan, Türk halklarını tam da buradan vurmuştur. Sabetay Yahudileri ve Alevi dedeleri, Türk toplumlarındaki otoritelerini yerleştirmek ve sürdürmek için atalara ve dedelere tapınmaktan yola çıkarak bugünkü “ataist” ritüellerin hala yaşamasına vesile olmuşlardır.

Osmanlı Devleti yıkıldıktan hemen sonra kurulan Türkiye’de bir Cuma günü Kuran ve Buhari hatimleri ile açılan Meclis; muhalefetin temizlenmesinden sonra birden şekil değiştirmiş hatta hilafetin kaldırılmasına dahi onay verecek derecede otoriter bir yapıya dönüşmüştür. Nitekim 1928 Yılında “Devletin dini İslam’dır” ifadesinin Anayasadan çıkarılması ile birlikte Türkiye’de ateizm en güçlü dönemine ulaşmıştır. 1936 yılında CHP’nin 6 ilkesi Anayasaya ithal edilerek yazılı metinlerde dahi şahıslar ön plana çıkarılmıştır.