Fakat bahriye subaylığının belki de en zor olan kısmı ise denetlemeler olsa gerektir. Zira yazın beyaz, kışın işe siyah elbiselerimizi giyerek saatlerce Deniz Kuvvetleri, Donanma, Harp Filosu Komutanının ve Filotilla komodorunun denetlemelerine katılırdık. Bazıları hayatında ilk defa deniz aracına binmiş olan bahriye askerlerini bu denetlemelere hazırlardık.

Bir de silah bölümü subayı ve işimi ciddiyetle yaptığım için olsa gerek askeri törenlere genellikle ben katılırdım. 1990 Yılında Sovyetler Birliği dönemi devam ederken Sivastopol Diarama Meydanında yapmış olduğumuz tören geçişlerini ve bütün donanma askerlerinin önünde yapılan “Sancak Devir Teslim” törenlerini unutmam mümkün değildir.

Elbette törenler çok kısa sürmüş olsa bile bunun çok uzun süren bir hazırlık süresi olurdu. Allah’a şükürler olsun ki donanmadaki bütün görevlerimden muvaffak olarak çıkmak nasip oldu. Atış birincilikleri ve başarılı denetimler sonucunda bazı komutanlarım Donanma Komutanlığı rütbesine kadar yükselme fırsatı buldular.

Asıl büyük zorluğa gelecek olursak şu hususu söyleyebilirim. Eğer “15 yıllık askerlik hayatın boyunca yaşadığın en büyük zorluk ne idi?” diye soracak olursanız şüphesiz vereceğim cevap “dindar bir deniz subayı” demek olacaktır. Belki günümüz gençlerine abartılı gelebilir fakat benim yaşadığım acı gerçeklerle karşılaşan her insan bunun ne derece doğru olduğunu söyleyecektir.

Güven Erkaya gibi azılı din düşmanlarının olduğu bir dönemde görev yapmıştım. Zira “İrtica PKK’dan daha tehlikelidir” diyerek akla ziyan emirler yağdırılıyordu. Namaz kılan, oruç tutan, alkollü içki içmeyen subayların ordudan atıldığı “1982-1997 yılları arasında” görev yapmıştım. Başarılarım görülmez fakat en küçük kusurlarım dahi defalarca yüzüme şamar gibi indirilirdi. Sakıncalı subay olmak bir yana öcü gibi bakılan bir insan olurdunuz. Nitekim benim sonum da bu noktada gerçekleşti. “Gözünün üstünde kaşın var” misali, “eşinin üstünde başörtüsü var” denilerek Yüksek Askeri Şura kararı ile ordudan atıldım.

Yıllar süren hukuk mücadelesi ve referandum sonrasında Erdoğan hükümetinin çıkardığı 6191 sayılı kanun ile sosyal güvenlik ve özlük haklarımın bir kısmını almak nasip oldu. Bu mesele ise çok derin olup anlatması çok uzun çeker.

İşte yaşamış olduğum bu 15 yıllık bu zorlu süre sonunda birden kendimi sivil hayatın içinde bulmuştum. Benim ve eşimin kendine gelmesi epeyce bir zaman sürmüştü. Fakat sonrasında “Elhamdülillah. Allah bize merhamet etmiş de bu zorlu hayatın içinden çekip çıkarmış” diyerek şükretmeye başlamıştık. Çünkü sonrasında çalıştığım sivil ticaret gemilerinin hiç birinde bu zorluklar kadar büyüklerini görmemiştim.

Değerli … Bende aynı sizin gibi buna vesile olanlara karşı teşekkür ediyorum. Lakin sizinle aramızda bir fark var. Ben ruz-imahşerde bana ve asker arkadaşlarıma karşı yapılan zulüm ve haksızlıkların peşinde olacağız. Siz ise “ne olaydı da dindar askerlere daha fazla zulüm edilseydi” diyenlerdensiniz. Çünkü bunu dilemişsiniz.

Merak etmeyin. O dehşetli haşir meydanı çok uzakta değildir. Zaman süratle akıyor. Hayat; uykudaki bir rüya, hatta rüzgar gibi uçup gidiyor. Bir de bakmışız ki “kimsenin zerre kadar iyilik ve kötülüğünün yanına kar kalmayacağı” mahkeme meydanında toplanmışız. İşte söylemek istediğim kalan diğer sözleri de o zaman söylerim, vesselam…