İşyerlerinde, okul ve kışlalarda namaz kılmak için yer tahsisi istediğinizde genellikle şu sözle karşınıza çıkıp konuşmaya başlarlar. “Benden bunu istemeyin, bütün günahınız bana”. Daha sonra “Sizin çok önemli işleriniz var, hem çalışmak da ibadettir”. Evet, insanlara faydalı olmak, vatan savunmasında görev yapmak bir ibadet olabilir ancak dinin direği olan ve farz olan namazı kıldıktan sonra bu durum geçerlidir. İslam’ın en önemli şartı olan namazı terk ettikten sonra en büyük bilimsel keşiflere imza atsan dahi boştur, faydasızdır. Bir denizci olarak tam 40 senedir Müslüman ülkelere gidiyorum. Camilerinde çok namaz kıldım. Üzülerek söylemeliyim ki; namaz konusunda ülkemizdeki kadar ihmal ve tembelliği hiçbir yerde göremedim. Bir Türk olarak bu durumu hazmedemiyorum. Hastalığın teşhisi tedavinin yarısıdır. Öncelikle hastalığımızı doğru bir şekilde teşhis edelim sonra da tedavi olmak için çareler arayalım. Çalışma ekonomisinin kitabını yazmış birisi olarak şu hususu söyleyebilirim: En eski ve kadim medeniyetlerde “çalışmak” kölelerin işi olduğundan daima aşağılanmış ve küçük görülmüştür.

Antik Roma ve Yunan’da seçkinler ya asker ya rahip ya da yönetici olurlardı. Çünkü köle haline getirdikleri insanlar varken çalışmak ayıp ve aşağılık bir işti. Günümüzde aynı felsefe dünyanın çeşitli bölgelerinde hala güçlü bir şekilde devam etmektedir. Özellikle Hindu ve Budist inancına sahip kişiler çalışmayarak ruhun daha yüksek makamlara çıkacağını düşünüp hatta dilencilik etmeyi “erdemli insan” olarak görmektedirler. Hatta bazı Batılı yazarlar “Ferrari’sini Satan Adam” gibi kitaplar yazarak ıssız yerlere çekilerek meditasyon yapmayı insanlara öğütlemekten çekinmezler. 1500 Yıl önce Hazreti Muhammed Aleyhissalatü Vesselam ile gönderilen İslam dini ise “insana ancak çalıştığının karşılığı vardır (Necm Suresi, 39)” diyerek bu yanlış anlayışın önüne geçmiştir. Keza “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır (Beyhakî, Şuab, VI, 117) gibi hadisler ile insanlar çalışmaya ve güzel işler yapmaya teşvik edilmiştir. Fakat ayet ve hadislerde en çok teşvik edilen hatta farz-ı ayn yani her insanın bizzat yapmakla zorunlu olduğu ibadet; namazdır.

Bir makalemde Kur’an’da direkt olarak namazdan bahseden 86 ayet olduğunu ve bunun meallerini yazmıştım. Namaz konusu hadislerde de mühim bir mevkii almıştır. Örneğin: "Sizi atlılar kovalayacak bile olsa sabah namazının iki rekât sünnetini terk etmeyin, O, dünyanın tamamından hayırlıdır (Kütüb-i Sitte, 8/424)” O halde sünnet olan bir namaz bu derece önemli ise farz olan namazın kıymetini varın siz hesaplayın. İşte biz Türklerin en büyük ayıbı bu noktadadır. Çünkü namaz kılma oranı çok düşüktür. Bunu siz de tespit edebilirsiniz. Sokaktan geçen 10 kişiye sorsanız; ancak bir veya iki tanesi 5 vakit namazını kıldığını söyleyecektir. Bu çirkin ve üzücü durumun elbette çok sebebi vardır. En önemlisi eğitim kurumlarındaki cehalet ve vurdumduymazlıktır. İkinci sırada ise Diyanet teşkilatının hatalı icraatları gelmektedir. Mesela; namazın terk edilmesinin mühim bir sebebi; mübarek gecelerde yapılan ibadetlerin bütün seneyi kapsadığı ifadelerdir. Bazı ilahiyatçılar ve hocalar; hadislere yanlış mana vererek insanları şaşırtmaktadırlar. Hâlbuki hadislerde ifade edilen husus; bu mübarek gecelerde yapılan ibadetlerin makbul ve çok sevaplı olduğudur. Yoksa bir vakit namazın geçmesi dahi büyük bir vebal ve suçtur.

Bu cehaletin en büyük sebebi toplumumuzun iman konusundaki zayıflığıdır. Eğer toplumumuz çoğunluk olarak Allah’tan korksaydı; namazı terk etmezdi. Üzülerek söylemeliyim ki; dünyanın neredeyse her yerindeki Müslümanlara göre çok geriyiz ve perişanız. Dünyada Müslümanlar, namazlarını aksatmadan kılar ve yüzde 95; böyledir. Evet, Türkiye diğer Müslüman ülkelere göre maddi olarak zengindir fakat manevi olarak perişan kalmışızdır. Kendimizi dev aynasında görmeyip aklımızı başımıza almalıyız. Namazsızlığın diğer sebepleri de vardır. Namaz eğitimi konusunda yaşanan bilgisizlikler en önemlilerindendir. Unutmayalım ki; namazın az da olsa devamlı olanı makbuldür.

Ramazan ayında sünnet olan teravihi kılıp; senenin 11 ayında farz olan namazı terk etmek akılsızlıktan başka bir şey değildir. Teravihi teşvik edip kılarken; farz namazı unutmak büyük bir hatadır. Namazsızlığın hiç bir bahanesi olmaz. Tembelliğe kılıf geçirmeye benzeyen bu sözleri söyleyenlere sert şekilde cevap verilmelidir. Üç kuruşluk dünya için eşekler gibi çalışıp sonsuz bir hayatta gerekli olan namazı terk etmek; aklı başında olan insana yakışmaz. Şu kısa dünya hayatı; fabrika ve iş yerlerinde tüketilmek için verilmemiştir. İbadet edip Allah’ı tanımak ve dua edilmek için dünyaya gönderildiğimizi unutmamalıyız. Kabirde nur, sıratta Burak olan namaz; bir insanın yükseleceği en büyük makamdır. Namaz mü’minin miracıdır, vesselam...