Dünyanın ilk faşist partisi İtalya’da ikincisi ise Türkiye’de kurulmuştur. İtalyan lider Mussolini ve CHP yönetimi 1920’lerde iktidara geldikten hemen sonra faşist yönetimi resmi ideoloji olarak yürütmeye sokmuşlardır.
Faşizm kavramı, kökeni Antik Roma yöneticilerinin geniş hükümet yetkisini sembolize eden ucunda balta bulunan bir çubuk demetinin adı olan Latince “fasces” sözcüğünden ileri gelmiştir. Mussolini ve CHP’nin okları da bu anlayışı sembolize etmektedir.
Kısa süre içerisinde baskıcı, otoriter rejim anlayışını öngören bu antidemokratik yönetim sistemi, CHP başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde hala varlığını sürdürmektedir. Bu anlayışın en son örneğini CHP’nin Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın demeçlerinde görmüştük.
“Faşist diyecekler, umurumda değil” diyen Özcan’a çok tepki gelmişti. Hatta kendi partisinden “Özcan’ın görüşlerinin partiyi bağlamayacağı” ifade edilmiş yetmedi; Bolu Başsavcılığı, “görevi kötüye kullanma” ve “nefret ve ayrımcılık” suçlarından dolayı soruşturma başlatmıştır.
O halde meselenin daha iyi anlaşılması için faşizmin temel ilkelerini ve uygulamada ortaya koydukları ideolojik anlayışı, bir kez daha hatırlatmakta yarar vardır. Bu nedenle Mussolini’nin ve CHP’nin parti sembolü olarak kullandıkları semboller ve ilkelerden bahsederek izah etmeye çalışalım.
Faşist yönetimlerin başa geçmesi; İtalya'da hükümdarı tehdit etmekle (Roma Yürüyüşü), Türkiye’de padişahlık ve halifeliğin kaldırılması ile, Almanya'da demokrasiyle, İspanya'da ise iç savaşın kazanılmasıyla gerçekleşmiştir.
İlk faşist Mussolini'nin doktrininde “milliyetçilik, devletçilik ve cumhuriyetçilik” vurgulanmış vatandaşlık kavramı öne çıkarılmıştır. Türkiye’de ise bu ilkelere ilave olarak “laiklik, inkılâpçılık ve devrimcilik” konulmuştur. Faşizm ilkeleri bu sembollerle hayat bulmuş ve günümüze kadar ulaşmıştır.
Türkiye’den etkilenen Alman faşizminde de özellikle kan bağı daha çok vurgulanmış hatta kafatasçılık gibi ilkel doktrinler öne sürülmüştür. 20 Yüzyılın ilk yarısında “dolikesefal, brekisefal” kafa ölçümleri yapılırken bu kafatasçılık modası; dünyaca ünlü Mimar Sinan’ın kabri açılarak kafatası ölçümlerinin yapılmasına kadar abartılmıştır. Öyle ki Sinan’ın kafatası çalınmış ve hala yerine konulamamıştır.
Bu dönemin faşist doktrinlerini incelediğimizde sonuç olarak “İtalyan faşizminin vatandaşlık bağlarına dayalı “milliyetçiliği” fakat Türk-Alman nasyonal sosyalizminin ise “ırkçı” bir yaklaşıma sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Ne ilginçtir ki; Türkiye’de ırkçılık ideolojisini yayanların Türk milletine mensup olmadığı bir vakıadır. Örneğin önce Kürt sonra Türk Milliyetçisi olan Ziya Gökalp bir Kürt, “Türk’ün Yeni Amentüsünü” yazan Moiz Kohen (Munis Tekinalp) bir Yahudidir. Keza Türk Dil Kurumu’nun ilk başkanı Hogop Martayan (Agop Dilaçar) Ermenidir. Soyadı Kanunu sayesinde gerçek kimliklerini gizleyen Yahudi, Rum ve Ermeni dönmeler, Türk ırkçılığının hamisi kesilmişler ve Müslüman halk üzerinde faşist yöntemler ile baskı kurmaya çalışmışlardır.
Bu yazmış olduğum hususlar çok basit gerçekler olup hala üniversitelerimizde bilimsel değerlere göre okutulmamaktadır. Entelektüel yazarların kitaplarında da göremezsiniz. Çünkü bunları izah etmeye kalktığınızda fikir ve düşünce özgürlüğüne aykırı bir şekilde “5816 Sayılı Kanunda” belirtilmiş şekilde suçlanarak kodese atılırsınız. Zira faşizm ilke ve yöntemleri hala güçlü bir şekilde yürürlüktedir.5 Şubat 1937’de aslında Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilkeleri olan “Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve inkılâpçılık” Anayasanın 2. maddesine dâhil edilerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel nitelikleri olarak belirtilmiştir. Şimdi kırmızıçizgiler olarak geçen ve değiştirilmesi talep dahi edilemeyen maddelerin aslı bunlardır.
Türkiye’de Alman benzeri kafatasçılık örnekleri olsa da aşırı bir ırkçılık yanında dinsizleştirme politikaları güçlü bir şekilde ortaya çıkmıştır. “Muhtaç olduğun kuvvet damarlarındaki asil kanda mevcuttur” söylemi ile ırkçı bir yaklaşım hala okullarda okutulmaktadır. 12 Eylül 1980 faşist darbesinin lideri Kenan Evren’in halk huzurunda söylediği “bu ilkeleri gençlerin kafasına çakmak” faşistlerin sıradan sözleri arasındadır.
Son zamanlarda bazı faşistler tarafından Suriye, Irak ve Afganistanlı göçmenlere karşı nefret dili kullanarak “ölüme göndermekten” farksız bir şekilde ülkelerine geri dönmesi istenmektedir. Bunun en önemli sebebi işte yukarıda izah ettiğimiz faşist ilke ve doktrinlerin; anayasamızda ve eğitim sistemimizde hala güçlü bir şekilde bulunduğu gerçeğidir.
Peki, Müslüman Türklerin yapması gereken nedir? Cevabı çok basittir. Hayatını kurtarmak için Mekke’den Medine’ye göç eden muhacirlere ev sahipliği yapan “ensar” gibi olmaktır.
İslam’ın en basit ve şefkatli değerlerini dahi anlayamayan, insanlıktan uzak, ırkçı ve faşistleri; Allah ıslah etsin, vesselam…