Din duygusu insanın fıtratında (doğasında) var olan bir duygudur. Dolayısıyla bu duygunun çocukta da bulunduğu gerçektir. Çocuğun bebeklik dönemi boyunca (0-2) dinî tezahürlerle pek karşılaşmaz. Ancak yürümeye ve birer-ikişer kelimelik cümlelerle konuşmaya başladığı zaman bazı dinî davranışları taklit etme gayreti içine girdiği görülebilir. Namaz kılan ve duâ eden büyükleri görünce onlarla beraber aynı davranışları şekil olarak yapmaya çalışır. İlk çocukluk çağı denilen (2-6) yaş döneminde ise, daha belirgin bir dinî hazırlık göze çarpar. Üç yaşlarından itibaren taklidin yanında duygusal planda da dinî hayata bir katılım söz konusu olmaya başlar.
Genellikle yedi yaşından sonra çocuklardaki dinî ilgi ve isteklerde yayılma görülür. Bu yaşlardan itibaren çevre ve kültürel etkenlerin tesiri, zihin ve dikkatin yardımı, gittikçe artan duygusal bir cazibe ile çocukta dış dünyaya ve dinî konulara karşı büyük bir merak gözlenmektedir.
Küçük yaşlardan itibaren çocukta dine karşı ilgi ve istek vardır. Başlangıçta dinî kavramların muhtevasını anlayamasa da, onun dualara ve ibadetlere karşı ilgisi oldukça yüksektir. Evde büyüklerin namaz kıldığını gören çocuk, onlar gibi yatıp kalkar, dudaklarını duâ ediyormuş gibi kıpırdatır. Sofraya “besmele” ile oturup “hamd” ile kalkar. Böylece o, dindar yetişkinin davranışlarını dıştan taklit eder. Yetişkinlerin dinî söz, tavır ve davranışlarını kendine model olarak alır. Çocuk bunları tekrarladıkça daha çok öğrenir ve alışkanlık kazanır. Böylece taklit ve özdeşleşme yoluyla başlayan dinî yaşayış, çevrenin dinî havasına ve çocuğun ferdî kabiliyetine göre yavaş yavaş gelişip derinleşerek kişiliğe malolur.
İbadet Sevgisi
Allah Teâlâ’ya ibadet yapmak için yaratılan insan, bu temel görevini yerine getirirse dünyada da âhirette de huzur ve mutluluğa kavuşur. İbadet, gönülden ve isteyerek Allah Teâlâ’ya saygı göstermek ve O’na kulluk görevlerini yerine getirmektir. İbadetler, inanç esaslarından sonra İslâm dininin ikinci önemli halkasını oluşturur. Bu nedenle Kur’ân-ı Kerim’de “Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın” (Nisâ, 4/6) buyrulur.
Din ve dinin ibadet boyutu ise kişinin hayatını anlamlandırma, ölüm, hastalık ve engellilik gibi kişinin ruh sağlığını önemli ölçüde etkileyen acılara katlanma, yaşam umudunu yenileme ve hayatın bütün zorluklarıyla baş edebilmegücü vermektedir. İbadet, insanı Allah’a yaklaştırır ve O’nun sevgisini kazanmaya götürür. İbadetlerimiz, kalplerimize Allah sevgisini ve saygısını yerleştirir.
Bizleri her türlü fenalıktan uzaklaştırır ve ahlâkî güzelliğe ulaştırır. Kalbimizi çeşitli sıkıntı, üzüntü ve stresten korur. Çünkü gönüller, ancak Allah’ı anmakla huzura kavuşur. Kur’ân-ı Kerim, bu gerçeği, “Onlar, iman edenler ve gönülleri Allah’ı anmakla huzura erenlerdir.” (Ra’d, 13/28) şeklinde açıklar. Farz olan ibadetler, sorumluluk yaşı olan ergenlikle başlar. Bülûğa erme, dinde sorumluluğun başlangıç işareti olarak kabul edilmiştir. Bu durum, bu dönemin önemini artırmaktadır. Ergen, din nazarında yetişkin kişi statüsünde yer alır; o artık dinin emir, yasak, görev ve kuralları çerçevesinde davranışlarının sorumluluğunu yüklenmiş birisidir.
Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Üç kişiden kalem kaldırılmıştır (herhangi bir sorumlulukları yoktur). Bunlar bülûğ çağına gelmemiş çocuklar, aklı başında olmayan mecnun (deli) ve uykuda olan kimselerdir.” (Ebu Davut, Hudut 16) Hadiste çocukların, bülûğ çağına kadar, dinî açıdan sorumlu sayılmadıkları hatırlatılmış, kusurlardan dolayı çocukların hemen sert biçimde eleştirilmemeleri gerektiği belirtilmek istenmiştir.
Özetle ibadet, kulu ile Rabbi arasında büyük bir mânevî yakınlık meydana getirir. Kur’ân-ı Kerim’de; “Bana kulluk et ve beni anmak için namaz kıl” (Tâhâ, 20/14) buyrulmaktadır. Namaz, bizi yaratan, yaşatan, sayısız nimetleri veren Yüce Allah'a karşı bir kulluk görevimizdir. Namaz Allah’ı sevmenin ve ona samimiyetle bağlanmanın bir göstergesidir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "İslâm beş temel üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka bir ilâh bulunmadığına, Hz. Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şahadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak." (Buhârî, İman 1) Belirlenmiş ibadetlerin başında gelen namaz, insanın kötülüklerden alıkonmasını sağlar; en azından bu hedefe yardımcı olur. Müslüman, namazda Allah’ın huzurunda olmanın mânevî zevkini yaşar, dünya meşgalelerinden uzaklaşarak ruhen huzur bulur.
Müslüman kişi namaz kılmakla mükellef olduğu gibi, çocuklarına da namazı öğretmek zorundadır. Peygamberimiz şöyle buyuruyor: "Çocuklar yedi yaşına ulaştıkları zaman, namazı telkin ediniz. On yaşlarına ulaştıklarında ise, kılmadıkları takdirde hafifçe vurun ve o yaşta yataklarını ayırın." (Ebû Dâvûd, Salât, 26) Namaz çocuğun davranışlarını disipline edip onu olgunlaştıracaktır. Böylece çocuk kararlı ve ölçülü davranmaya alışacaktır.
Çocuklara gerek ibadetlerle ilgili bilgilerin öğretimi, gerekse ibadetlerin yerine getirilmesi konusunda, İslâm'ın temel prensiplerini teşkil eden müsamaha, hoşgörü, sabır, sevgi ve şefkatle davranmalıdır. Böylece, çocuğun kalbi kazanılmalı, duygularına hitap edilmelidir.
Çocuk eğitiminde örnek hareketlerin son derece önemli yeri vardır. Çocuk kendisine öğretilen, tavsiye edilen davranışların bir örneğini yakın çevresinde, özellikle ailesinde görmek ister. Bu, onun için bir öğrenme kolaylığı olduğu gibi, ikna ve tatmin olması için de bir ihtiyaçtır.