Takvâ: Sözlükte, korunmak, sakınmak demektir. Terim olarak da, Allah korkusundan dolayı günah işlemekten şiddetle kaçınmak, Allah’ın emirlerini tutup, haramlardan, günahlardan ve şüpheli şeylerden sakınmaktır.
Takvâ korunmak, sakınmak, kaygılı ve saygılı olmak demektir. Taşlı dikenli bir yolda yürüyen kişi nasıl son derece dikkatli olursa, insan da hayatta aynen o endişe, sakınma ve korunma dikkati içinde olmalıdır. “Kim Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ederse ve Allah’tan korkup emirlerine uygun yaşarsa (inanç, ibadet ve güzel ahlak sahibi olursa) ‘kurtuluşa ve mutluluğa’ erenler bunlardır.” (Nur, 24/52)
Dinimizin temeli Allah’a ve Rasûlü’ne itaat esasına dayanmaktadır. Allah’a itaat, Yüce Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’de bildirdiği emir ve yasaklarına uymakla olur. Rasûlullah (s.a.s.)’e itaat ise O’nun sünnetine uymaktır, yani hayatın her alanında O’nu örnek almaktır.
İnsanlarda korku hissi iyi yönlendirilmezse veya asıl korkulması gereken makam olan Allah’tan hakkıyla korkulmazsa; insanın hayatındaki denge bozulduğu gibi, insan bir sürü sahte otoritenin önünde boyun eğmek zorunda kalır. Onlardan korkar. Yüce Allah şöyle buyurur: “Sakın onlardan korkmayın yalnız Benden korkun ki; size olan nimetimi tamamlayayım, böylece doğru yolu bulabilirsiniz.” (Bakara, 2/150)
İnsanlardan değil, Allah’tan korkup O’nun emirlerini çiğnemekten sakınmalıdır: “Ey iman edenler; Allah’tan O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.” (Bakara, 2/102) Allah’tan korkmak, O’nun emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından sakınmaktır. “Öyle ise gücünüz yettiği kadar Allah’tan korkup emirlerine uygun yaşayın (emir ve yasaklarını) dinleyin, itaat edin.” (Teğâbün, 64/16)
Takvânın aslı, önce şirkten, sonra günah olan fiillerden, daha sonra da günah olması muhtemel olan şüpheli hareketlerden kaçınmaktır. En son olarak da, kendisini ilgilendirmeyen (mâlâyani) faydasız ve lüzumsuz olan şeyleri de terk etmektir. Takvâ, insanın kendisini Allah’tan uzaklaştıran şeylerden uzak kalmasıdır.
Yüce Allah, takvâ sahibi mü’minlerin özelliklerini Kur’ân-ı Kerim’de şöyle bildirmektedir: “Allah katında en şerefliniz, (üstününüz) takvâca en ileri olanınızdır.” (Hucurât, 49/13)
“Rabbinizin mağfiretine (bağışına) ve takvâ sahipleri için hazırlanmış olan, genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun! O takvâ sahipleri ki bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yenerler ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever. Yine onlar ki; bir kötülük (günah) yaptıklarında, ya da bizzat kendilerine zulüm ettiklerinde Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe istiğfar ederler. Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki? Bir de onlar işledikleri kötülüklerde bile bile ısrar etmezler. İşte onların mükâfatı, Rablerinin mağfireti ve zemininden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerdir. Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir.” (Âl-i İmrân, 3/133-136)
Allah’ın rızası ve dünya-âhiret mutluluğu, ancak takvâ ile mümkündür. Takvâ ve Allah sevgisi olmayan yerde gerçek huzur ve mutluluğu bulmak mümkün değildir. Gerçek huzur ve mutluluk için kalplere takvâ ve Allah sevgisini yerleştirelim. Her zaman ve her yerde Allah’a isyan etmekten uzak duralım. Diğer insanların hak ve hukukuna da saygılı olalım. Mal varlığımızla, fiziki güzelliğimizle, dünyevî imkânlarımızla böbürlenip, insanları küçümsemeyelim. Bunlar hiçbir zaman üstünlük vesilesi değildir. Ne mutlu takvâ sahibi olmaya gayret edenlere!