28 Şubat 1997 döneminde YAŞ kararları Anayasanın 125. Maddesi gereğince yargıya kapalı olduğu için hukuki yollardan hiçbir şey yapamamıştık. Bize kalan tek ve son yol olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de aleyhimizde karar vermişti. Gavur da gavurluğunu yapmıştı kısaca…
O tarihteki durum şu şekilde idi: Başörtülü eşi olan orduda görev yapamaz yetmedi kamu da da çalışamazdı. “Yok artık!” diyenler olacaktır. Lakin bunları bir bir yaşadık. Elimde mahkeme belgelerim ve resmi evraklar var, isteyen olursa ibraz edebilirim. Resmen bizlere cüzzamlı muamelesi yapılıyordu. Fakat biz de aynı Erdoğan gibi yılmadık mücadelemize devam ettik.
YAŞ kararı yargıya kapalıydı ama Belediye Başkanının kararları yargıya açıktı. Hemen İstanbul İdare Mahkemesinde dava açtık ve sonunda kazandık. Bu olay şimdiye kadar başarılı olduğumuz ikinci icraat idi. Birincisi ise ASDER’i kurmuştuk. Lakin Gürtuna, darbecilerle işbirliği yapıyordu ve zorunlu olmadığı halde bizler hakkındaki olumlu kararı kaldırmak üzere Danıştay’a temyiz davası açtı. O tarihlerde çok politize olmuş olan Danıştay; hemen Gürtuna’yı haklı buldu ve benim gibi 30’ a yakın kişi üçüncü defa kamudan atılmak durumunda kaldı.
İşte üçüncü defa kamudan atılınca bu sefer ticaret gemilerinde çalışmaya başladım. 2. Kaptanlık ve gemi süvariliği yaparak Rabbimin yazdığı rızkımızı dünyanın bir ucunda aramaya koyulduk. Kaptanlık yaparken başımıza gelen bu olayları bir gazetede yazmaya çalıştım. Bu sayede yazar olduk. Hatta iki tane de kitap yayınlayarak dindar insanların başına gelen olayları dile getirmeye çalıştım. O dönemde müstear isim kullanıyor “Vehbi Horasanlı” olarak makaleler yazıyordum. Aynı isimle “Bahriyede 15 Yıl” ve “Altı Ayda Altı Kıta” isimli 2 kitabımı yayımladım. Haklı davamızı anlatmaya çalıştım.