Erdoğan öncülüğünde sadece ülkemizde yaşayan insanlar değil bütün Müslümanlar büyük bir özgüven kazandılar. Bunu yıllar önce bizzat Lübnan’ın Sayda şehrine gittiğimde görmüştüm. Erdoğan’ın ziyaretinden aylar sonra dahi dükkânlarda ayyıldızlı bayraklarımızla beraber Erdoğan posterleri duruyordu. Bizim Türkiye’den geldiğimizi duyan esnaf ve halk hemen söze başlıyor hatta unutmadıkları Türkçe sözcüklerle Erdoğan’ı övüyorlardı. Gemi kaptanı olarak yaptığım bu yolculuğu hala unutamıyorum.

İşte Erdoğan’ın yaptığı en büyük iyilik bizi kanser hastalığı gibi ölüme sürükleyen yeis ve karamsarlığı ortadan kaldırması ve İslam ülkeleri arasında olması gereken kardeşliği ihya etmesidir. Öyle ki 6 yıldan beri devam eden Suriye savaşında

Türk ordusunun savaşa dâhil olması ile birlikte DAEŞ denilen terör örgütü mağlup edipliş tuzaklar boşa çıkarılmıştır. Bundan sonra çok daha güzel günler bizleri beklemektedir.

Yeis denilen hastalığı ve İslam kardeşliğinin ortadan kalkmasının meydana getirdiği kötülükler saymakla bitmez. Bunları Rabbimiz şu Kuran ayeti ile bizlere hatırlatıyor:

Rabbimiz Zümer Suresinde “De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! ALLAH’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü ALLAH bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok mağfiret edici, çok merhamet edicidir.” Buyurmaktadır. 
Bediüzzaman Said Nursi Şam’da Emeviye Camiinde vermiş olduğu hutbede bakın bu karamsarlık hastalığını nasıl ifade etmiş:

“Yeis, ümmetlerin, milletlerin ‘seretan’ denilen en dehşetli bir hastalığıdır. Ve kemâlâta mâni ve “ene inde zannı Abdi bi” hakikatine muhaliftir; korkak, aşağı ve âcizlerin şe’nidir, bahaneleridir. Şehamet-i İslâmiyenin şe’ni değildir. Hususan Arap gibi nev-i beşerde medar-ı iftihar yüksek seciyelerle mümtâz bir kavmin şe’ni olamaz. Âlem-i İslâm milletleri Arabın metanetinden ders almışlar. İnşaallah, yine Araplar ye’si bırakıp, İslâmiyetin kahraman ordusu olan Türklerle hakikî bir tesânüd ve ittifak ile el ele verip Kur’ân’ın bayrağını dünyanın her tarafında ilân edeceklerdir.”   

Yeis en dehşetli bir hastalıktır ki, âlem-i İslâmın kalbine girmiş. İşte o yeistir ki bizi öldürmüş gibi, garpta bir-iki milyonluk küçük bir devlet, şarkta yirmi milyon Müslümanları kendine hizmetkâr ve vatanlarını müstemleke hükmüne getirmiş. Hem o yeistir ki, yüksek ahlâkımızı öldürmüş, menfaat-i umumiyeyi bırakıp menfaat-ı şahsiyeye nazarımızı hasrettirmiş. Hem o yeistir ki, kuvve-i mâneviyemizi kırmış. Az bir kuvvetle, imandan gelen kuvve-i mâneviye ile şarktan garba kadar istilâ ettiği halde, o kuvve-i mâneviye-i harika meyusiyetle kırıldığı için, zâlim ecnebîler dört yüz seneden beri üç yüz milyon Müslümanı kendilerine esir etmiş. Hatta bu yeisle, başkasının lâkaytlığını ve füturunu kendi tembelliğine özür zannedip neme lâzım der, ‘Herkes benim gibi berbattır’ diye şehamet-i imaniyeyi terk edip hizmet-i İslâmiyeyi yapmıyor.”

“Madem bu derece bu hastalık bize bu zulmü etmiş, bizi öldürüyor. Biz de o kàtilimizden kısasımızı alıp öldüreceğiz.   “la taknetü min rahmetillah” kılıcıyla o yeisin başını parçalayacağız. “Ma la yüdrekü küllühu, la yütrekü küllühu..” yani “tamamı yapılamayan bir hayrın tamamının da terk edilmesi gerekmez!..”  hadisinin hakikatiyle belini kıracağız inşaallah.”

“Sıkıntı sefahetin muallimidir. Yeis dalâlet-i fikrin, zulmet-i kalb ruh sıkıntısının menbaıdır.” “Yeis, mâni-i herkemâldir. ‘Neme lâzım, başkası düşünsün.’ istibdadın yadigârıdır.” İşte bunlar Bediüzzaman’ın yeis hakkındaki sözleridir.
Rabbim Bediüzzaman ve Erdoğan gibi İslam mücahitlerinden razı olsun, vesselam…