Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir zaman önce “Dindar nesiller yetişmesin mi istiyorsunuz?" sözlerinden dolayı başta CHP olmak üzere bir çok kuruluş tarafından fırtınalar koparılmıştı. Buna mukabil Erdoğan, AK Parti İl Başkanları toplantısında da dindar gençlik yetiştirmek istediklerini yineleyerek, "Dindar bir nesil yetiştirmek hedefimiz" ve “Biz muhafazakâr demokrat nesil peşindeyiz" diyerek sözlerinin arkasında olduğunu göstermişti.
Buna benzer bir tartışma 61 yıl önce de yaşanmıştı. Öğretimde din eğitiminin ilk defa dile getirildiği ve o günün medyasında ve muhalefet cephesinde büyük fırtınalar kopartan meşhur “Konya Nutku” bugünkü tartışmalara çok benziyor. Bu konu ile ilgili olarak Bediüzzaman Said Nursi’nin düşüncelerini Emirdağ Lahikasında görmek mümkündür. Adnan Menderes’in Konya nutkunu neşreden Nursi, dindar nesil yetiştirmenin ehemmiyetine değinmiştir. Günümüze ışık tutması açısından ve önemine binaen 1956’ da neler olduğuna bir bakalım.
Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile Başbakan Adnan Menderes ve bazı milletvekilleri açılışlarda bulunmak üzere Ankara’dan trenle Antalya’ya doğru hareket ederler. Bayar ve Menderes’in Antalya’dan sonra ikinci durakları 06.01.1956 tarihinde Isparta olmuştur. Reisicumhurla Başvekil, Isparta Belediyesi önünde halka hitap etmişlerdir. Daha sonra Akşehir’den trenle Konya’ya gelmişlerdir. Başbakan Menderes’in Konya’daki konuşması her ne kadar ağırlıklı olarak malî konuları içermişse de, en büyük fırtına “din eğitimi”ne dair yaptığı birkaç paragrafla kopartılmıştır. Menderes, 07.01.1956 tarihinde Konya’daki nutkunda şu görüşlere yer vermiştir. Hakikat usandırmayacağı için orijinal biçimiyle Emirdağ Lahikasındaki bölümü aynen aktaralım:
“Şimdi size lâiklik telâkkimizden de bahsetmek istiyorum. Lâiklik bir taraftan din ile siyasetin birbirinden ayrılması, diğer taraftan ise vicdan hürriyeti manasına gelir. Din ile siyasetin katî surette birbirinden ayrılması esasında en küçük tereddüde dahi tahammülümüz yoktur.
“Vicdan hürriyeti bahsine gelince: Türk milleti Müslüman’dır ve Müslüman olarak kalacaktır. Evvelâ kendine ve gelecek nesillere dinini telkin etmesi, onun esasını ve kaidelerini öğretmesi, ebediyen Müslüman kalmasının münakaşa götürmez bir şartıdır. Hâlbuki mekteplerde din dersi olmayınca, evlâdına kendi dinini telkin etmek ve öğretmek isteyen vatandaşlar bu imkânlardan mahrum edilmiş olurlar. Müslüman çocuğu, dinini öğrenmek gibi pek tabii bir haktan mahrum edilmemek icab eder. Böyle mahrumiyet ve imkânsızlık vicdan hürriyetine uygundur denilmez. Bu itibarla orta mekteplerimize din dersleri koymak, yerinde bir tedbir olacaktır.
“Dinsiz bir cemiyetin, bir milletin payidar olabileceğine inanmıyoruz. En ileri milletlerin dahi din ile siyaset ve dünya işlerini birbirinden ayırdıktan sonra ne derece dinlerine bağlı kaldıklarını biliyoruz. Bugünkü seviye ile asil milletimize taassup isnadı reva görülemez. Milletimiz dinine sımsıkı bağlı olduğu kadar, umumiyetle dini en temiz duygularla benimsemektedir. İslâmlık, milletimizin vicdanında en musaffa seviyesini bulmuştur.”
Başbakan Menderes, Konya Nutku üzerine basında ve muhalefet cephesinde aldığı büyük tepkiler üzerine 14.01.1956 tarihli gazetelere bir açıklama gönderir. Başbakan sözlerinin maksatlı olarak tefsirlere tâbi tutulduğunu ifade ederek Zafer gazetesinin sorduğu suali şu şekilde cevaplandırmıştır:
“Konya’da Hükümet Meydanında büyük bir kitle halinde toplanmış bulunan çok muhterem Konyalı vatandaşlarıma karşı söylediğim nutkun lâiklik telâkkimiz hakkındaki kısmının su-i niyet sahibi kalemlerde nasıl tefsire tâbi tutulduğunu, ben de esefle müşahede ettim. Bunlardan bir kısım sözlerimin, kardeşi kardeşe kırdıracak bir mahiyette olduğunu, bir kısmı sağ politikacılara meydan açtığını ve mukaddesatçılık yasağını ortadan kaldırdığını ve netice itibarıyla Türk inkılâplarının büyük esaslarından birini zedelediğini ifade etmişlerdir.
“Bütün bu yazılarda dikkatime çarpan cihet, Konya’daki sözlerimin takip olunan maksatlara ve elde edilmek istenilen neticelere göre tahrif edilmiş olmasıdır. Meselenin iyice anlaşılması için, evvelâ Konya’daki sözlerimi bir kere daha ve o günkü Anadolu Ajansında neşredildiği gibi tekrar etmek isterim” diyerek yukarıda bahsi aynen tekrarlamıştır.
Başbakan Adnan Menderes’in orta öğretimde din derslerinin mecburi hâle getirileceğine dair basında çıkan Konya Nutku açıklaması, Risâle-i Nur Külliyatı’ndan Emirdağ Lâhikası II. cildinde iktibas edilmiştir. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de, bu hayırlı gelişmeyi şöyle dile getirir:
“Başvekil’in Konya’daki ehemmiyetli nutku için umum Nur Talebeleri ve mektepli masum çocuklar namına bir tebrik yazacaktım. Şimdi kalbime geldi: Risâle-i Nur’un serbestiyetine dair müdafaatlarımızın ve ehemmiyetli bir avukatımızın ehl-i vukufa cevabının arkasında, o nutku, Risâle-i Nur’un serbestiyetine dair bir sebep ve senet göstermekle Anadolu’daki Müslümanları ve Nurun bütün talebelerini ona bir mânevî kuvvet ve duacı yapmak; ezan-ı Muhammedî nin ilânı onlara nasıl bir mânevî kuvvet hükmüne geçti, bu nutukla Risâle-i Nur’un serbestiyeti dahi ona bir mânevî kuvvet hükmüne geçmesi için, ona tebrik yerine, dava vekilimizin haklı müdafaasında bir haşiye yaptık.
“Rehber’in müsaderesine bahaneleri reddeden avukat Mihri’nin müdafaatı gibi, Konya’da Başvekil’in bu nutku da o bahaneleri reddeden bir hakikattır.”
Kıssadan hisse bu olmak gerektir ki; Müslümanlar hiçbir millete benzemez. İslamiyet’ten çıktıkları vakit insanlığa, topluma zehir haline gelirler. Zira bütün güzellikleri ve hayırlı işleri dinlerinden dolayı kazanmışlardır. Orta Asya’dan gelen İslam dışı toplulukların neler yaptığı ortadadır. Allah’tan korkmayan bu vahşi kavimler taş taş üstünde baş baş üstünde bırakmamışlardır. Cengiz ve Hülagu’nun yaptıkları çok ibretli birer derstir. İşte dini ortadan kaldırmak için yemin etmiş bu insanlara karşı din eğitimini etkin kılmak hem devletin hem de toplumun en önemli görevlerinden bir tanesidir, vesselam…