Meali: Allah’ım! Muhammed’e ve Muhammed’in ümmetine rahmet eyle; şerefini yücelt. İbrahim’e ve İbrahim’in ümmetine rahmet ettiğin gibi. Şüphesiz övülmeye layık yalnız sensin, şan ve şeref sahibi de sensin”.
“Allâhümme barik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ barekte alâ İbrahîme ve alâ âli İbrahim. İnneke hamidün mecîd.
Allah’ım! Muhammed’e ve Muhammed’in ümmetine hayır ve bereket ver. İbrahim’e ve İbrahim’in ümmetine verdiğin gibi. Şüphesiz övülmeye layık yalnız sensin, şan ve şeref sahibi de sensin”.
Müminler; beş vakitte günde en az 10 defa bu duaları okuyarak Hz. İbrahim’in ali (evladı) gibi Hz Muhammed (asm)’ın da aline salat ve bereket duası ederler. Bu kadar çok edilen ve namaz gibi makbul zamanlarda yapılan duanın elbette bir karşılığı olacaktır. Müminler başları sıkıştıkça Rabbimiz, Seyyitler cemaatinden bazı zatları gönderir ve onlara rehberlik yaptırır. Zaten her asrın başında bir Müceddid gelmesi sahih hadisle sabittir.
Bu dualar, Müslümanların en kötü durumda dahi ümit içinde olmak gerektiğini hatırlatmaktadır. “La taknetü min rahmetillah-Benim rahmetimden ümidinizi kesmeyin” ayeti gereğince en kötü zamanda dahi ümitsizliğe düşmek caiz değildir. İnnemael üsri yüsra “her zorlukta bir kolaylık bulunur” buyuran Rabbimizin, her türlü zorluk karşısında bir çıkış yolu yaratması kendisine güç değildir. Eğer bunu yaratmamışsa bilmek gerektir ki sonsuzluk ülkesinde sabrımızın karşılığını vermeyi murat etmiştir.
Ümitsiz kalmak ve Allah’a dua etmemek, mü’mine yakışmaz. Ene inde zanni abdi bi. “Ben kulumun güzel zannı üzerineyim” diye buyuran Rabbimize her daim el açmalı ve her talebimizi ona yaparak muvaffakiyeti Ondan beklemeliyiz.
İkinci olarak: Kıyametin çıkmasına yakın bir zamanda Deccal ve İslam Deccalı Süfyan zuhur edecektir. Bu dualarda geçen “Allahümme Salli ala Muhammedin...(barik ala Muhammedin)” dualarının elbette Allah katında makbul olacağına ve olduğuna delil şudur ki, Mehdi-i Ali Resul zuhur edecek Deccal ve Süfyanın yaptığı tahribata engel olacak, tamir edecektir.
İslam Deccalı yani Süfyan isimli kişinin kim olduğu konusunda birçok âlim zat müttefiktir. Burada önemli olan; Deccal ve Süfyan kavramlarının da sahih hadis kitaplarında yer aldığını bilmek yeterlidir. Deccal ile beraber hareket eden bir komite olup Süfyaniyetin 4 büyük başı (rüknü) vardır. Onun yardımcıları da elbette bulunacaktır.
Şimdi şu soruyu kendimize soralım; din yıkıcısı Süfyan zuhur etmiş ve ortaya çıkmış ise onun tamirini kim yapmıştır. Bu sorunun cevabı araştırıldığı takdirde tamircinin; beklenen Mehdi-i ali Resul olduğu çok rahatlıkla söylenebilecektir.
Birçok cemaat ve tarikat kendi mürşitlerinin, şeyhlerinin “mehdi” olmasını düşünür ve öyle muamele eder. Mehdi düşüncesi ve iman konusu ile direkt alakalı olmadığı için yani bu zatın kim olduğunu bilmemek; kişinin Allah’a olan imanı zedelemez. Yanlış bir kişiyi bilmek dahi “muhabbetin fazlasından zarar gelmez” düşüncesi ile bu düşüncede olanlara itiraz edilmez ve edilmemiştir.
Üçüncü olarak: Mehdi olan zat; bunun kendisi olduğunu açıklamaz bilakis gizlemeye çalışır. Zaten söylediği takdirde o kişinin Mehdi olmadığı ortaya çıkar. Siyasi mülahazalar buna engeldir. Gerçek mehdi; makam, mevki, para ve şöhret yerine Cenab-ı Allah’ın rızasını esas maksat yapması gerekir.
Dördüncü olarak: Mehdi’nin üç vazifesi vardır ki bunlar: “iman, hayat ve şeriat konusudur. Bunlardan en önemlisi ise imandır. Çünkü imansız cennete gidilmez. Materyalizmin en güçlü olduğu dönemde elbette Mehdi, en fazla bu konu üzerinde yoğunlaşacaktır.
Mehdi’nin; Hayat ve şeriat konusunda Kuran’dan aldığı düsturları günümüze tatbik etmesi ikinci planda kalmaktadır. Bunun nasıl olduğu konusunda halen yazılmış dini eserlere müracaat etmek gereklidir. Konu derin olduğu için makale sınırlarını aşmaktadır. Beşinci olarak: Eğer bazı insanların zannettiği gibi Mehdi, Deccal ve Süfyan gibi meseleler açıkça Kuran ve hadislerde yer almış olsa imtihan yani teklif sırrı ortadan kalkacaktır. Böyle olsa; Ebu Cehil ile Hz. Ebubekir aynı safta yer alırdı. Bu ise Allah’ın hikmetine ve Kuran’ın mesajına terstir. Cenab-ı Allah, insanları imtihan ederek yüksek ruhlu olanlar ile aşağılık ruhlu insanları birbirinden ayırmıştır.
Mehdi ve Deccal gibi konular ehlisünnet dışındaki mezhep ve eserlerde de yer almaktadır. Hatta Şia’da bu konu; imanın şartları gibi önemlidir. Ehlisünnetten ayrılan en önemli tarafı budur. İşin garip olanı ise Vehhabi- Selefi akımlarda dahi bu konu önemli olup bu yöntemi takip ettiğini söyleyen bir kısım kişiler; Mehdi hakikatini inkâr edecek kadar ileri gitmektedirler. Bu zatlara öncelikle söylenmesi gereken söz: değer verdikleri kendi hocalarının kitaplarına müracaat edip ondan sonra ehlisünnete muhalefet etmesi tavsiye edilir. Aksi takdirde kendileri ile ciddi bir çelişkiye düşecekleri açıktır, vesselam…