İşin kötüsü Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı bu sıkıntının üzerine körükle gidilecek çalışmalara imza atıyor. Kadınlarımızın işgücüne katılım oranını yüzde 34’ten yüzde 38.5 seviyesine çıkarmaya çalıştığını ifade etmiştir. Sanki ev hanımları çalışmıyor gibi bir yanlış anlamaya sahip. Maalesef dünyada yapılan çalışmaları görmezlikten geliyor. Üniversiteler ve çalışma hayatı ile ilgili diğer kurumlar ise bu konuda farklı değiller. Kadınları yuvalarından koparmanın bir “çıkmaz sokak” olduğunu bilmiyorlar. Bilakis “kadın istihdamı arttırılmalıdır” diye maharetmiş gibi demeçler veriliyor. Evet, yol yakınken bu yanlış hesaptan dönmek gerekir. İşte ABD toplumu ortadadır. İnsanlar yıllarca emek verip çalışmalar, derinlemesine analizler yapmışlar. Kadınları çalışma hayatına sokmakla ekonomi büyümüyor, tasarruf edilmiyor, israfın önüne geçilmiyor.

Bilakis her sorun katlanarak çığ gibi büyüyor. Peki, ne yapmalı? Kadınlarımızı yuvalarına döndürmeliyiz. Kâinatın en değerli varlığı olan insanı yetiştiren sevgili annelerimizi iş hayatının acımasız ve pis ortamından kurtarıp toplumun çekirdeği olan aileyi güçlü kılmalıyız. Cennet, annelerin ayağı altındadır, bunu bilmeliyiz. Sayın Bakan, annelere tasarruf yapmalarını öğütlemelidir. Eğer yapabiliyor ise ailelerinin geçiminde katkı sağlamak için yuvalarından çıkmadan iş imkânları bulmalıdır. Anneliği ve ev hanımlarını aşağılayarak onu ve yaptığı işi küçümsemekten vaz geçmelidir. Bu sayede kadınların iş hayatına girmek sureti ile yol açtıkları sosyal ve ahlaki sorunların da önüne geçmiş oluruz. Şunu unutmadan söyleyelim. İslam hayatında kadına çalışma yasağı yoktur. Lakin kadın, çalışma hayatına girmek için zorlanamaz. Bu davranış şu anda devletin ve bazı eşlerin yaptığı gibi zorla dayatılamaz. Kadınlar isterlerse dışarıda çalışırlar, istemezlerse çalışmazlar. İslami hayat düzeninde evlenen bir kadın, maişet konusunda kocasını zorlayabilir, “git çalış para kazan” diyebilir. Lakin kocanın karısına aynı şeyi söylemesine cevaz yoktur, çirkindir. Türklerin töresine de uymaz, vesselam…