Modern bir ekonomiyi kurmak için rasyonel bir şekilde örgütlenmek gereklidir. Bunun için Batı ülkelerinin önerileri yetersiz hatta aldatıcıdır. Asıl sorunlardan bir tanesi; sermaye üretememe sorunudur. İşte bu yazıda İslam ülkeleri ile birlikte üçüncü dünya ülkeleri ve eski komünist devletlerin geri kalmışlıktan kurtulması için yapması gereken en önemli maddeler anlatılmıştır.
Gelişmekte olan ve geri kalmış ülkeler, Batılıların önerileri ile hepsi aynı derecede istekli olmamakla birlikte bütçelerini dengelemiş, sübvansiyonlarını kısmış, yabancı sermayeye kucak açmış ve gümrük duvarlarını yıkmak zorunda kalmışlardır. Fakat bu çabalarının karşılığında büyük ölçüde düş kırıklığına uğramışlardır. Meksika’dan Venezüella’ya, Rusya’dan Arjantin’e kadar pek çok ülkede ekonomik sıkıntılar artmış, halkın gelirleri azalmış, endişe ve kızgınlık ortaya çıkmıştır.
Eski Malezya Başbakanı Mahatir Muhammed’in deyimi ile Berlin duvarının yıkılması ile başlayan süreç “açlık, kargaşa ve talan” yılları olmuştur. Soğuk Savaş’ın bitmesinden sonra dünyanın çoğu ülkesinin vatandaşları için serbest piyasa ekonomisi, istikrarsızlığa yol açmıştır.Kapitalist ülkelerin Batıda geçerli olan zaferi; diğer ülkelerin ekonomik ve siyasi yıkımının habercisi olmuştur. ABD’li ve Avrupalı liderler eski sıkıcı derslerini tekrarlayarak; paranızı istikrara kavuşturun, protestocuları göz ardı edin ve yabancı sermayenin geri dönmesini bekleyin, şeklinde sorunlara çareler sunmuşlardır.
Yabancı sermaye, ekonominin gelişmesi için gerekli olmakla birlikte yeterli değildir. Ulusal paraların istikrara kavuşması, serbest ticaret, şeffaf ve faizsiz bankacılık uygulamaları, kamu kuruluşlarının özelleştirilmelerinin de ekonomik gelişme açısından faydalı olmuştur. Bununla birlikte defalarca tecrübe edildikleri halde gelişmekte olan ülkeler için farklı sonuçlar elde edilmiş olduğu da bir gerçektir.
Latin Amerikalılar başta olmak üzere dünyanın gelişmemiş birçok ülkesinde, Batılıların çare olarak sunduğu reformların başarısız kaldığı net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Batılı ülkeler çare olarak sundukları reçetelerin hatalı olduğunu kabul etmek yerine; Protestan reformunu yapmamakla, müteşebbislik ruhunun olmaması ve bu ülke insanlarının zekâ seviyesinin düşük olması ile başarısızlığı izah etmeye kalkışmışlardır. Bu düpedüz insanların aklı ile alay etmektir.
Japonya, İsviçre ve California gibi farklı yerlerdeki başarıları açıklayan izahlar neden İslam ülkeleri, Doğu Avrupa veya Güney Amerika ülkelerindeki fakirliği açıklayamamaktadır? Bunun sebebini “geri kalmışlık” ve “kültür” olarak izah etmek hakkaniyetli ve inandırıcı değildir. Zira Batı ile dünyanın diğer ülkeleri arasındaki farklılığı sadece kültür ve zekâ seviyesi ile açıklamak düpedüz ırkçılık ve kibirdir. İşte “Medeniyetler Çatışması” adı altında çatışmacı anlayışın kendini deşifre etmesinin bir göstergesi de budur.