Denizlerin önemini anlamakta güçlük çeken gezizekalılara suyollarının önemini anlatmak çok daha zordur. Aslında bu ahmaklara izahatta bulunmak söz israfı olacaktır. Fakat bilmeyip de öğrenmek isteyen aklı başında insanlara bu konuda yazmış olduğum makaleleri okumalarını öneririm. Zira Kanal İstanbul ve diğer suyollarının da önemi anlaşılacaktır.

Dünyanın hangi kıtasına bakarsanız bakın nehir yataklarının ıslah edilerek gemilerin seyir yapmasına elverişli hale getirildiğini ve waterway adı verilen suyollarının inşa edildiğini görebilirsiniz. Elbette med-cezir yani gelgitler sonucunda nehir suyunun günde dört kez akış yönünü değiştirmesi ve bu sayede ulaştırma ve ticaretin gelişmesi önemli bir konudur.

Ülkemizde med-cezir çok az olup en fazla yarım metreye ulaşmaktadır. Fakat okyanus kıyılarında 9 metreye kadar sular çekilip yükselmekte ve bu hareketin sonucunda 7-8 denizmili sürate ulaşan akıntılar meydana gelmektedir. Vakti zamanında Hindistan’da 9 metrelik gelgite rastlamış ve çok güçlü akıntılarla baş etmeye çalışmıştım. Keza yanaştığımız rıhtımda 7-8 metre gelgit yüzünden ilave tedbirler almak zorunda kalmıştık.

Yıllarca Avrupa, Asya, Güney ve Kuzey Amerika nehirlerinde yolculuk yaptım. Denizcilik hayatımın bir kısmı bu suyollarında geçti. Fransa’nın Sen, Arjantin Parana ve Çin’in Sarı nehrinde iki gün boyunca süren seyirler yaptım. Bu nehirler, üzerinden aktığı ülkelerin ekonomisini canlandırmakla birlikte büyüklü küçüklü binlerce deniz vasıtasının yolcu ve yük taşımasına yardımcı olmaktadır.

Denizcilikten anlamayan siyasetçi ve yöneticiler yüzünden ülkemiz ekonomik kalkınma yolunda yerinde sayarken dünyanın aklı başında insanları, dev adımlar atarak denizciliği büyütme gayreti içine girmiştir. Özellikle sahil şeridi kısa olmasına rağmen Avrupa ülkeleri suyolları sayesinde ticaretini güçlendirmektedir.  Baltık Denizi, Tuna yolu ile Karadeniz’e hatta suyolları ile Akdeniz’e açılabilmektedirler.

Dünya üzerindeki meşhur bir örnekten yola çıkarak işin boyutlarını anlatmaya çalışalım. Almanlar, Magdeburg Suyolu Köprüsü’nü yapmışlardır. Elbe nehrinin üzerinden geçen köprünün üzerinden yayalarla birlikte ayrıca gemilerde geçebilmektedir.

Ülkemizde birçok nehir suyolu taşımacılığına elverişli olsa da ne yazık ki gezizekalı bir kültürün egemen olması ve “denizciliği boğazda rakı içmek” olarak algılayan zavallılar yüzünden hiçbir suyoluna sahip olmadan 2022 yılına kadar gelmiş durumdayız.

Süveyş Kanalını yaptıran ve Tuna nehrini ticari maksatlı olduğu kadar askeri yönden de ustaca kullanan cihan devleti Osmanlı’dan hiç ders alamadık. Sultan 2. Abdülhamid’in projesinden ise hiç haberciğimiz bile olmadı. Dünyada ve ülkemizdeki ekonomik gelişmelerin artması ve lojistik merkezi meydana getirilmesi Waterway gibi suyollarının inşası sayesinde olacaktır. Ülkemiz deniz ticaretinin son yıllardaki değişimi ve dünyadaki konumunu güçlendirmek için neler yapılması gerektiği sorusuna en güzel cevap “Kanal İstanbul” projesidir.

Avrupa haritası incelendiğinde binlerce mil uzunluğunda suyolları göze batacaktır. Sadece Avrupa değil, Amerika, Asya kıtası dahi suyolları ile kaplanmış olup Türkiye ne yazık ki bu konuda çok geç kalmıştır. Hatta hala sıfır noktasındadır.
Karadeniz ve Marmara’nın yapay bir boğazla birbirine bağlama fikri 16. yüzyıldan bu yana 6 kez gündeme gelmiş fakat başarılamamıştır. Günümüzde olduğu gibi…

İstanbul’daki nüfus yoğunluğunu yüzünden kaynaklanan şehircilik problemlerine fayda sağlaması ve başta trafik sorunlarının çözülmesi olmak üzere çok büyük gelişmeler için Kanal İstanbul’un hayata geçmesi gereklidir. Boğazlardaki egemenlik haklarımızın pekiştirilmesi ise ayrı bir meseledir.

En az bunun kadar önemli diğer bir konu ise denizcilik kültürünün gelişmesi ve ülkemizin stratejik olarak coğrafyanın verdiği fırsatları değerlendirmesi konusundaki anlayış değişikliğidir, vesselam…