Batılı emperyalist güçler Osmanlı Devleti gibi büyük devletleri tek lokmada yutamadıkları için önce parçalara ayırdı ve sonra da afiyetle yuttular. Alemin hali buna şahittir. Şimdi Türkiye’yi de yine Osmanlı gibi yutmak istiyorlar. Lakin onlar için hala koca bir lokma. Bunu başarabilmek için parçalara ayırmak gerekiyor. Peki ne yapmalı? Adem-i merkeziyet denilen eyalet sistemini ortaya çıkarmak gerekiyor. İşte bunu yapmak için PKK’yı ve ellerine geçirdikleri her gücü kullanıyorlar.
PKK’nın siyasi kolu olan HDP, ülkenin hayrı, vatan ve memleketin refahı için değil de vatanı nasıl parçalarım diye çalışıyor. Özyönetim diye uydurdukları bir söz ile önce ülkeyi eyaletlere ayırmayı sonra da bölüp parçalamayı esas tutmuşlar. Çıkarılan patırtı kütürtünün aslı budur, muvaffak olamayacaklar inşaallah.
Bitlis’te dünyaya gelmiş eğitimini, çocukluğunu ve gençliğini bu topraklarda geçirmiş bir insan olarak Bediüzzaman’ın ülkemizin Kürt coğrafyası hakkındaki görüşleri elbette çok önemlidir. Zamanın gördüğü en büyük İslam Alimlerinden biri olması yanında sosyal ve siyasi olaylara bakış açısı ile insanlık alemine büyük katkılarda bulunmuş Bediüzzaman’ın eyalet sistemi hakkındaki görüşleri de dikkat çekicidir. Onun eserlerinden istifade etmek her vatan evladının boynuna bir borçtur. Osmanlı aydınlarından Prens Sabahattin’e yazmış olduğu mektupta konuya açıklık kavuşturmuştur.
Bundan 107 yıl önce de aynı görüşler dile getirilmekteydi. Özellikle “Ahrar” partisinin kurucu ve yöneticilerinden olan Prens Sabahattin, eyalet sistemini savunuyor bunun için kamuoyu meydana getirmeye çalışıyordu. İşin doğrusunu söylemek gerekirse adem-i merkeziyet yani eyalet sistemi daha iyi bir yönetim için gereklidir. Çünkü yerinden yönetim sayesinde daha çabuk karar alma ve uygulama şansı vardır. Bununla birlikte ülkenin tamamı bütünlük içinde bulunmuyor ise eyalet sistemi tam bir faciaya yol açma istidadı gösterir. Nitekim Amerikan İç savaşı bunun en güzel örneğidir.
19. yüzyılın ortalarında Amerika Birleşik Devletleri’nin güneydoğu bölgelerinde, büyük çiftliklerin ağırlıkta olduğu ve tarıma dayanan bir ekonomi yerleşmişti. Bu çiftliklerde özellikle pamuk, tütün ve şeker kamışı yetiştirilmekte ve gereken işgücü Afrika’dan kaçırılıp getirilen siyahi kökenlilerden oluşan kölelerden sağlanmaktaydı. ABD’nin diğer bölgelerinde ekonomi sanayiye yönelmiş ve bunun gerektirdiği serbest işgücü için kölelik ortadan kaldırılmıştı. Kısaca ülke bir farklı iki bölgeden oluşuyordu. Sosyal ve kültürel bakımdan ülkede bir bütünlükten bahsetmek mümkün değildi.
ABD’nin batı kesiminde hala yeni eyaletler kurulmaya devam ediyor ve bu yeni eyaletlerin çoğunda kölelik yasaklanıyordu. Bu ortamda güney eyaletleri köleliğin eninde sonunda güneyde de yasaklanacağından endişelenmekteydiler. Bu da güneyin köleliğe dayanan üretim tarzını kökünden tehdit ediyordu. Köleliği kaldırmaya söz vererek seçime katılan başkan adayı Abraham Lincoln seçimi kazanınca güneyli 7 eyalet yeni başkanın köleliği kaldıracağına kesin gözle bakarak 1860 yılında ABD’den bağımsızlığını ilan ettiler. Bu eyaletler Jefferson Davis’in başkanlığı altında Amerika Konfedere Devletleri adı altında yeni bir devlet kurdular. Kısa bir süre sonra buna 4 eyalet daha katıldı. Bu toplam 11 eyalet, Amerikan İç Savaşı’nda güneyli konfederasyon tarafını oluşturdular. Ülkenin geri kalan kısmı (özellikle kuzeydoğu kısmı) da kuzeyli union “birlik” tarafını oluşturdular. Bir süre sonra iki devlet arasında savaş patlak verdi. Savaşı kuzeyliler yani Birleşik Devletler kazanmıştı lakin kayıplar ise korkunçtu. 110.000 kişisi çatışmada olmak üzere toplam 360.000 ölü ve 275.000 yaralı ve kayıp vermişlerdi. Konfederasyon’un da kayıpları büyüktü; 93.000’i çatışmada olmak üzere toplam 260.000 ölü ve 137.000 yaralı ve kayıp vermişlerdi. Kısaca bir milyon insan kaybedilmişti. Bu yıkım ne yazık ki hala dikkate alınmamaktadır. Tarih ibret alınsa tekerrür eder mi hiç?
Devamı nasipse yarın...
-
-