Bu haftaki denizcilik hatıralarım insanın tüylerini ürpertecek kadar acı ve dehşetlidir. İnşallah Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ilgili devlet yöneticileri konuya el atıp gerekli düzenlemeleri yaparlar. Aksi takdirde bin yıldan beri Müslüman yurdu olan Gürcistan ve özellikle de Başkenti Batum olan Acaristan Özerk Cumhuriyeti pek yakın bir zamanda tamamen Hıristiyan memleketi olacaktır.

Türkiye’nin hariciye teşkilatı Sabetay Tarikatı mensuplarının adeta çiftliği haline dönüşmüştür. Her ne kadar vatanperver ve inançlı dışişleri bakanları bulunsa da aşiret yapılanmasına benzeyen bu bakanlık mensuplarının halkımızın dini ve milli yapısına uygun vasıfta olmaları mümkün olamamıştır.

Halen Dışişleri Bakanı olarak görev yapan Mevlüt Çavuşoğlu, hiçbir hariciye bakanına nasip olmayacak derecede güçlü bir şekilde ülke menfaatlerimizi savunan açık sözlü bir hükümet yetkilisidir. Öyle zannediyorum ki bu makalede yayınlamış olduğum hatıralar ve acı gerçekler gerekli tedbirleri alması için yeterli olacaktır. Aksi takdirde Türkiye, Müslüman kardeşlerimizin karşı karşıya kaldığı çok büyük problemlerin mesuliyetini sırtına almış olacaktır.

Meselenin özü Gürcistan Müslümanlarının çeşitli baskı yöntemleri ile asimile edilmesidir. Binlerce Müslüman Acara halkı Hıristiyan yapılmıştır. Halen bu asimilasyon uygulamaları acımasız bir şekilde devam etmektedir.

Öncelikle kendi yaşadığım acı hatıraları dile getireyim. Sonrasında da bunun nasıl mümkün olduğunu değerli araştırmacı Naciye Saraç hanımefendinin çalışmalarından yararlanarak ifade etmeye çalışayım.

Gemilerde süvari yani gemi kaptanı da diğer kaptanlar gibi seyir vardiyası tutar. Her gün sabah ve akşam saat 8 ile 12 arasında köprüstünde gemi kaptanını görmek mümkündür. 4. Kaptan küçük gemilerde bulunmaz. Fakat büyük gemilerde ve özellikle çok sık manevra yapılan konteyner gemilerinin çoğunda bulunur. İşte ben de gemi kaptanı iken 4. Kaptanla beraber Hint Okyanusunda seyir vardiyası tutuyordum. Bir defasında inanılması güç bir durumla karşılaştım.

Birçok gemide olduğu gibi kırlangıç dediğimiz köprüüstündeki iskele tarafta 4. Kaptan’la dini konularda sohbet ediyordum. Konu namaza gelmişti ve aslında “namazın bir çeşit dua” olduğunu ifade etmiştim. Örnek olarak subhaneke duasından başlayarak Fatiha suresi ve son olarak da ettehiyyatü duasının kısa bir mealini anlatmaya çalışıyordum.

Subhaneke duasının önce orijinal halini okurken yarısına geldiğimde birden gece vardiyasında gözcü olarak bulunan Gürcistan’lı gemici duanın son kısmını okumaya başladı. Telaffuzu gayet güzeldi. Fakat kendisinin Hıristiyan olduğunu biliyordum. Elbette çok şaşırmıştım. Sordum: “Yahu sen Hıristiyan değil miydin?” Gemicinin cevabı ise adeta başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi oldu: Bana “Ben Hıristiyan oldum” dedi. Bundan sonrasını kulağa hoş gelmese de halk lisanı ile anlatmaya çalışayım.

“Oğlum sen manyak mısın” dedim. “Hiç insan dinini bırakıp Hıristiyan olur mu?” diye sordum. Bana diğer bir gemicinin de aynı şekilde Hıristiyan olduğunu söyledi. Gerçekten de gemimizde 8 Gürcü vardı ve 6 tanesi Hıristiyan 2 tanesi Müslüman ismi taşıyordu.

Hayretim iyice artmıştı ve “Peki, annen baban da senin gibi Hıristiyan oldu mu?” diye sorduğumda “Hayır, onlar Müslüman kalmaya devam ediyorlar” diye cevap verdi.

Kafam öylesine karışmıştı ki ilk defa “mürted” yani dinden çıkmış bir insan ile karşılaşıyordum. Derhal Hıristiyan olmuş arkadaşını da köprüüstüne çağırmasını söyledim. Kısa bir süre içinde diğer gemici de köprüüstüne gelmişti. Maalesef diğer gemicide kendisini doğruladı.

Bu sefer “Yahu siz manyak mısınız? İnsan futbol takımı değiştirir gibi din değiştirir mi?” diye bu sefer ikisini de soru yağmuruna tutmaya başladım. Her iki gemici de başlarını önüne eğmişti. Bir tanesi yutkunarak şunu söyledi “Bizim büyük büyük dedelerimiz Hıristiyanmış”

“Ulan benim eski dedelerimde Şaman imiş. Hak geldi batıl zail oldu. Şimdi ben de Müslümanlığı bırakıp şaman mı olacağım” diye kızgın bir şekilde her iki gemiciye bağırmıştım. Öylesine kötü bir durumdaydım ki daha fazla köprüüstünde kalamadım ve gemi komutasını 4. Kaptana bırakarak kamarama inmek zorunda kalmıştım.

Ertesi gün Müslüman olan Gürcü gemicileri kaptanın ofisine çağırdım. Biri makine da diğeri ise güvertede görev yapıyordu. Bana bazı kişiler Hıristiyan olsa da kendilerinin Müslüman kalmaya devam edeceklerini söylediler. İnanılması zor anlar yaşıyordum ve hemen sordum:

 “Bu arkadaşlarınıza baskı yapıldı mı?” Hemen inkar ettiler; “Hayır kendi istek ve arzuları ile Hıristiyan oldular” dediler. O zaman “Tabii, misyonerler para veriyorlar değil mi?” diye sorunca bunu da inkâr ettiler.

Bu Müslüman Gürcü gemiciler benim sorularımdan çok korkmuşlardı. Neticede ekmek parası için bir Türk şirketinde çalışıyorlardı. Gemi kaptanının meseleyi soruşturduğu takdirde ülkelerine döndüklerinde bu durumdan zararlı çıkacakları endişesine kapılmışlardı. Ben de daha fazla ısrar etmeden her ikisine de görevlerinin başına dönmelerini söyleyerek ofisten gönderdim.

Hayatım boyunca hiç yaşamadığım duyguları yaşıyordum. Allah hiç kimseye böyle bir durumu yaşatmasın. Geceler boyunca uykum kaçmış bu zorla din değiştirme meselesine kafam takılmıştı. Pazar günü bütün Gürcü gemicileri ofisime çağırdım. Hepsine güzel bir iki söz söyleyerek denizcilikle ilgili konuşmaya başladım. Gemiye gelecek misafirler için ayrılan ikram içeceklerinden verdim.