Halifelik Makamı sanıldığının aksine kaldırılmamıştır. Bunu kanun metnini dikkatle incelediğimizde kolaylıkla anlayabiliriz. Fakat kamuoyunda kanun metninin aksine olarak Halifeliğin tamamen ortadan kaldırıldığı ve yeniden ihya edilemeyeceği algısı meydana getirilmiştir.
İşte ilgili kanun maddesini inceleyerek 500 sene kahraman Türk Milletinin uhdesinde bulunan Halifelik makamının aslında hala mevcut olduğunu ve yeniden yürürlüğe sokulmasını izah etmeye çalışacağız. Bu sayede başsız kalmış Müslümanların yeniden birlik ve beraberlik içinde olması için hayırlı ve güzel bir adım atılacağını umuyoruz. Gayret bizden Tevfik Allah’tandır…
3 Mart 1924 yani Hicri 26 Recep 1342 tarihinde “Hilafetin Kaldırılmasına ve Osmanlı Hanedanının Türkiye Cumhuriyeti Ükesi Dışına Çıkarılmasına Dair Kanun”, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilmiştir.
6 Mart 1924'te ise Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 431 sayılı bu kanun; toplam 13 maddeden meydana gelmiştir. Birinci madde dışındakiler Osmanlı hanedanının yurt dışına çıkarılması ile ilgili detaylardır. Bununla şimdilik ilgilenmeyip asıl olarak kamuoyunda yanlış bilinen hususlara değinmek gerekiyor.
Kabul edilen birinci maddeye göre ve yasa metninin orijinal halinden çok açık olarak Halifelik Makamının varlığından bahsedilmektedir. Metin şu şekildedir: “Halife haledilmiştir. Hilâfet, Hükümet ve Cumhuriyet mâna ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan hilâfet makamı mülgadır”.
Burada asıl üzerinde durulması gereken husus “Hilâfet, Hükümet ve Cumhuriyet mâna ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan” cümlesidir. Bazı kelimeler her ne kadar günümüz Türkçesinde pek kullanılmasa da kullanış biçimiyle halifelik kurumunun varlığından söz etmektedir.
Mündemiç kelimesinin lügat manası “bir şeyin içinde saklı bulunan, var olan” demektir. Demek ki Hilafet kurumu ile ilgili olarak “Hükümet ve cumhuriyetin mana ve mefhumunda bulunuyor” anlamı çıkmaktadır.
Hukukta mülga; "Yürürlükten kaldırılan" anlamını vermekte olup “yeni kanun çıktığında eskisi mülga sayılır” ifadesi kullanılmaktadır. Bu hususu şöyle izah edilebilir: Osmanlı Saltanat ailesine mensup Halife Abdülmecid Efendi’nin bu görevi kendisinden alınarak Hükümete verilmiştir.
Zaten kanunun diğer maddeleri Osmanlı Saltanat ailesinin yurt dışına çıkarılması ile ilgili hükümleri içermekte olup zamanla çıkarılan kanunlarla hanedan mensuplarının Türkiye Cumhuriyeti sınırları içine dönmesine izin verilmiştir.
Osmanlı Saltanat ailesi ile ilgilenmek yerine çıkarılan bu kanun ile Halifelik kurumunun var olduğu ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerine verildiği konusu üzerinde durmak zorundayız. Elbette dini konularda hüküm verme konusunda hükümetlerin etkisi çok zayıftır. Hele hele abdest alıp namaz kılmasını bile bilmeyen insanların Müslümanların başı yani Halife olması düşünülemez.
O halde Hükümetlerin yapması gereken işlerin başında; önceki yazılarımızda değindiğimiz üzere “din alimlerinden müteşekkil bir şurayı toplamak” gelmektedir.
Eğer Hükümetler bu çok önemli hususu yerine getirmediği takdirde Meclisin almış olduğu kararlara uymama söz konusu olacaktır. O halde yapmış olduğu icraatlar ile halkımızın ve neredeyse bütün Müslüman toplulukların gönlünde taht kuran Recep Tayyip Erdoğan,bu görevini de yerine getirmelidir.
Bunu Cumhurbaşkanının göstereceği bir lütuf olarak görmeyip bir vazife ve görev olarak kabul etmek gerekir. Zira Meclis ve Hükümet uhdesinde bulunan Halifelik kurumunun ihya edilmemesi sorumluluğunu ve Müslümanlar üzerinde gezen kara bulutların devamı nedeniyle görevini layığı ile yerine getirmemiş sonucu doğacaktır.
Kimse; daha önceki hükümetlerin bu görevi yerine getirmediğini öne sürerek Erdoğan’ın liderliğindeki hükümete sorumluluklarını hatırlatma konusunda yazmış olduğum yazılardan ötürü şahsıma hesap sormamalıdır. “Kötü emsal olmaz” deyişi yüzyıllardan beri kullanıla gelen bir atasözümüzdür.
Elbette Halifelik kurumunu ihya etmek gibi hayırlı ve güzel bir icraatı sıradan siyasetçiler yapamaz. Bunu ancak kendisine güvenen ve halkın desteğini kazanmış devlet adamları yapabilir.
Sonuçta bir vatandaş olarak Hükümete sorumluluklarını hatırlatmış ve taleplerimi dile getirmiş oluyorum. İcraatı yapacak olan ben değilim. Yapıp yapmaması da Hükümeti ve başında bulunan Cumhurbaşkanı’nı ilgilendirir, vesselam…