Devlet içinde devlet olan askeri yapı, nihayet Milli Savunma Bakanlığına bağlandı. Gerçi Genel Kurmay Başkanlığı bütün modern ordularının aksine hala Başbakan’a bağlı. Lakin buna da şükür. Bizim faşistlere bunu yaptırmak dahi güç bir iştir.
Bundan böyle “askeri teamül” adı altında her türlü faşist yöntem, demokrasiye aykırı hareket, hükümete ve sivillere dayatılması daha zordur. Lakin hükümetin tavizkar tutumu insanı endişeye sevk etmiyor değil.
Bu arada 15 Temmuz Darbesinden sonra ilk defa bir astsubay kaynaklı bir asker general dahi oldu. Nihayet köhnemiş Prusya sistemine bir takoz konulmuş oldu. Ne yazık ki bu yeniliklerin arkası gelmedi. Hükümeti de arkasına alan askeri yapı dindar insanları hala kışlaya yaklaştırmıyor köhnemiş mükellef askerlik sistemini millete, bağırta bağırta dayatmaya devam ediyor.
Böyle başa böyle traş. Sebep olanlar utansın. Neyse biz olumlu örneğimize devam edelim. Astsubay olarak göreve başladığı Türk Silahlı Kuvvetleri’nde, 28 Temmuz’da toplanan Yüksek Askeri Şura kararıyla tuğgeneralliğe terfi eden Albay Cemal Balıkçı’nın 29 Temmuz 2016 tarihi itibariyle tuğgeneral olmuştu. Gazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi mezunu olan Balıkçı, istatistik bilimi yöneylem alt dalında doktora ve endüstri mühendisliği dalında yüksek lisans yaptı. Tuğgeneral olan Balıkçı, Balıkesir 9. Ana Jet Üs Komutanlığı’nda Uçak Sistemleri Komutanı olarak görev yapıyordu.
İşte yukarıdaki bunun gibi askerleri çağın gereklerine göre yetiştirmek için bu “teamül” denilen Prusya kanunlarını yıkmak şarttır. Şimdilik Batı ülkeleri ve NATO standartlarını benimseyerek atanmışların kayıtsız şartsız seçilmişlerin emrine girdiği yönetim biçimlerine geçmek, daha sonra da bunu ülkemiz gerçeklerine uygun hale getirmemiz gerekiyor.
Eski bir Genelkurmay Başkanı’na ait olduğu söylenen ses kayıtlarında “tim komutanı silahını bırakıp kaçıyor” ifadesini duymuş çok üzülmüştüm. Ordudan namaz kıldığı ve eşi başörtülü olduğu için atılan silah arkadaşlarım da bu sözleri duyunca, kahrolmuşlardır. Artık mızrak çuvala sığmamakta, askeri eğitim sisteminin çarpıklığı ve din düşmanlığı kimsenin inkâr edemeyeceği bir biçimde göze çarpmaktadır.
Yıllarca askerin manevi yönü ihmal edilmiş hatta dindar olmak, suç sayılmaya başlanmıştır. Üstelik tayin terfi sisteminde çalışkan ve başarılı subaylar yerine dindar askerleri ordudan atan kişilerin tercih edilmesi 15 Temmuz gibi utanç darbelerini meydana getirmiştir. 
Mevcut sistem sayesinde faşist generaller dindar insanların kıyımını esas görev bilmiş hala dahi utanmadan tv konuşmalarında bunu savunabilmektedir. Sanki FETÖ yapılanmasını uzaydan gelen yaratıklar yaptı. Bu nedenle hükümetin işi bir hayli güçtür. Bu “na to kafa na to mermer” generallere yüksek standartlı ve liyakate dayalı bir ordu kurmak, deveye hendek atlatmaktan daha zordur. 
Çünkü yıllarca görev yapmaya istekli, azimli ve fedakâr insanların önünü tıkanmıştır. Terfide liyakat ve maharet yerine imtiyazlı sınıftan olmak, ideolojiyi ön plana çıkarmak (Kamalizmi) ve üstlere yakınlık önem kazanmıştır. Terfi etmede yüzyıl öncesinin kuralları geçerlidir. Hâlbuki gayretli insanların önü açılsa onlara yükselebilme imkânları getirilse herkesin arzuladığı “kahraman askerler” yeniden ortaya çıkacaktır, vesselam…