Kadınları çalışmaya zorlamak İslam dinine göre kabul edilemez bir tutumdur. Kadın isterse çalışabilir onlar için bir yasak yoktur. Fakat bir Müslüman erkek karısını çalışmaya zorlayamaz. Keza % 99’u Müslümanlardan meydana gelmiş bir ülkenin yöneticileri de maişet için kadınları çalışma hayatına girmeye zorlayamaz. Bu durum insanın içini kanatmaktadır. Ne yazık ki birçok kamu görevlisi ve siyasetçi, dini inançlardan bihaberdir. Allah ıslah etsin, ne diyeyim ki…
Sayısı her geçen gün artan boşanma olaylarının ve kadın ölümlerinin en önemli sebeplerinden bir tanesi kadınların çalışma hayatına zorla sokulmasıdır. Kadınlar bu konuda devletin desteğini bir yere bırakın bilakis kamu kurumlarının baskıları ile karşı karşıya kalmaktadır. Modernitenin dayattığı “kadınlar çalışmak zorundadır” kuralına karşı aileyi korumakla görevli bürokratların hiçbir çabası olmamaktadır. Boşanmalar sonunda ortaya çıkan parçalanmış ailelerin meydana getirdiği sosyal yaraların kapanması öyle üç beş kuruşluk para ile onarılamamaktadır. Hâlbuki aileyi güçlendirecek olan “anneliğe saygı” anlayışı en önemli şifa kaynağıdır. Bunu görmeyen ve bilmeyen insanlar kolayca boşanıp hem kendilerini hem de toplumu büyük bir çıkmazın içine sokmaktadırlar.
Şimdi tam bu noktada annelerin insanın en önemli öğretmeni olduğunu vurgulayarak konuya açıklık getirmek istiyorum. Bu konuda Bediüzzaman Said Nursi’nin anne öğretmenlere bakışı pek manidardır:
“Evet insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun vâlidesidir. Bu münasebetle ben kendi şahsımda kat’î ve daima hissettiğim bu manayı beyan ediyorum: Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zâtlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki; en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi merhum vâlidemden aldığım telkinat ve manevî derslerdir ki; o dersler fıtratımda, âdeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini, aynen görüyorum. Demek bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma, merhum vâlidemin ders ve telkinatını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.”(Lemalar, 325.)
İşte papağan gibi Batılıları taklit edip onların düşmüş olduğu çukurlarda boğulmaya gerek yoktur. Özümüze dönüp bütün dertlerimize ilaç olan Kuran ve hadis kaynaklarımızı gözden geçirmek gerekiyor. Kadınları yuvalarından çıkarıp kapitalist sistemin modern kölesi yapmak yerine evimizin sultanı ve çocuklarımızın şefkatli annesi yapmaya özendirmeliyiz. Bu anneler kreşlerde görev yapan öğretmenlerden bin kat daha faydalıdır. Zira gerçek öğretmen; cennetin ayakları altına serildiği annelerdir.
Ne olur bu değerli varlığı daha fazla incitmeyelim. Onlara göstermemiz gereken saygıyı gösterelim. Evlerinde mutlu iseler onları yuvalarından koparmaya çalışmayalım. Kadın istihdamını arttırmak adına bu en değerli varlığımızı kapitalist sermayenin aracı haline getirmeyelim. Eğer kadın çalışmak isterse o kendi bileceği iştir. Dinimizde kadına çalışma yasağı yoktur. Lakin ev hanımlarını aşağılayıp kötü göstererek, onları vicdansızca aşağılayıp küçümseyerek bu yapılmaz.
Gavurlara bir diyeceğim yoktur. Ne de olsa adı üstünde gâvurdur. Lakin hükümete ne oluyor. Kapitalistlerin tüketim çılgınlığı için körüklediği kadın istihdamını arttırmak için bu kadar çığırtkanlık yapmaya gerek var mı? Hiç olmaz ise kadınların sokak ortasında öldürülmesine karşı böyle bir önlem almayı düşünmek gerekmez mi?
Anayasa görevi olan aileyi korumak için bu sözlerim inşallah ciddiye alınır. Yoksa 80 milyon kişi ile ruz-i mahşerde ilgililerin yakasına yapışacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın…