İşin acı tarafı ise daima batılı emperyalist devletlerin ağzı ile konuşan general, amiral, gazeteci ve bilim adamı kimlikli çok sayıda erdemsiz ve onursuz kişiye rastlıyoruz. 104 Emekli amiralin yayınlamış oldukları ihanet bildirisi bunlardan sadece bir tanesidir.
Ülkemizin menfaatlerini yok sayan fakat Batılıların haklarını her defasında ölümüne savunan bu kişilerin öncelikle şu hususu bilmesini isterim:
Sizin gibi Batı uşağı olmuş kişilerin dedelerimizin kanları ile sulanmış bu topraklarda yaşamaya hakları yoktur. Gidin o çok sevdiğiniz ABD ve Batı ülkelerinde yaşayın. Yok eğer “bu güzel vatanda ben de yaşamak istiyorum” diyorsanız gavur ağzı ile konuşmak yerine ülkemizin menfaatlerini korumak için çaba göstermek zorundasınız. Aksi takdirde Cehenneme kadar yolunuz vardır.
Bu açıdan düşündüğümüz zaman Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Montrö anlaşmasını değiştirme imkânı olduğuna dair demeçleri çok önemlidir. Ülkemizin çıkar ve menfaatlerine aykırı her anlaşma yeniden ele alınmalı ve ülkemizin lehine olacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. Bu duruma vatan hainlerinden başka hiçbir kişinin söz söylemeye hakkı yoktur.
Eğer akılcı davranıp uluslararası kamuoyuna ülkemizin imajını zedeleyici bir durum yaşatmak istemiyor isek yapacak çok önemli işlerimiz vardır. Nitekim Boğazlar Tüzüğü ve Gemi Trafik Sistemini (VTS) yürürlüğe sokarak başta Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) ve saygın denizcilik otoritelerinin desteğini almış durumdayız.
Başlangıçta Rusya ve yandaşı devletlerin büyük baskısına rağmen Türk Boğazlarında meydana gelen kaza sayıları azalmış ve güvenli seyir imkânı geliştirilmiştir. Şu anda karşı çıkan devletler de dâhil olmak üzere yapılan uygulamalardan herkes memnundur.
Fakat bu durum yani yapılan düzenlemeler ve teknolojik yatırımlar yeterli değildir. Hala Montrö’nün dayattığı “serbest ve ücretsiz” geçiş devam etmektedir. Süveyş kanalında meydana gelen kaza veya sabotaj durumuna karşı “nasıl bir çözüm bulabiliriz?”sorusu boşlukta kalmaktadır.
Evet, çözüm basittir. Kanal İstanbul sayesinde alternatif bir suyolu inşa edilerek Türk Boğazlarının herhangi bir nedenle isteğimiz dışında kapatılması önlenebilecektir. Ayrıca emniyetli seyir imkânı ve beklemeden geçiş sayesinde önemli sayılabilecek ücret alınabilecektir.
Meseleyi sırf güvenlik ve ekonomik nedenlerle izah etmek çok yanlıştır. Bunlardan daha önemlisi Türk Boğazları vatanın bir parçasıdır ve buradaki egemenlik haklarımızın pekiştirilmesi gereklidir.
Kanal İstanbul sayesinde Montrö Anlaşması çöpe atılacak bütün gemilerden geçiş ücreti alınabileceği gibi ülke güvenliği de önemli bir ölçüde sağlanacaktır. Boğazlarda meydana gelebilecek sabotaj riski azaltılarak ülkemizin can damarı sayılabilecek bu geçişler daima açık kalabilecektir.
Kanal İstanbul’u bir siyasi malzeme olarak değil ülke menfaatlerimiz ve egemenlik haklarımız açısından tartışmalıyız. Bu önemli denizcilik yatırımını kısır siyasi çekişmelere kurban etmemeliyiz.
Kanal İstanbul’u reddetmek yerine hep birlikte “daha iyisini nasıl yapabiliriz” sorusunu cevaplandırmamız gerekiyor. Örneğin Kanal İstanbul’dan başka Sakarya nehri havzasından yararlanarak Karadeniz’i İzmit Körfezine bağlamak için kafa yormalıyız.
Kanal İstanbul’dan başka Saroz körfezinde açılacak bir kanalı tartışmalıyız. Çok az bir masraf ile güvenli seyir geçişi ve ülkemiz için gelir getirecek yolları araştırmak bu vatanda yaşayan her insanın bir görevi olmalıdır, vesselam…