Bir zamanlar yaşamın her safhasında doğuya bağımlı olan batı, epey bir zamandır doğuyu kendine hayran bırakmayı başarmıştır. İşte bu dengenin yeniden yer değişmesinden korkan batı, bunu engellemek için türlü yollara başvurmaktadır. Bana göre batı, doğuyu ancak ve ancak dünyevileştirerek alt edebileceğini bildiği için genellikle bu yola başvurmakta ve kısmen de olsa sonuç da almaktadır. Batının dünyevileşmesi anlaşılabilir fakat Risaletin menba’ı ve en önemlisi de vahyin son halkası Kur’an’nın nüzul yeri ve Peygamberinin doğup büyüdüğü coğrafya olan doğu(lu)nun dünyevileşmesinin anlaşılır bir yanı ve açıklaması yoktur...
Eskiden olduğu gibi artık ilim, bilim, kültür-sanat ve manevi bir ahlak ile donanmış bir biçimde akın akın gelen İslam gençliğine karşı, mevcut gençliğiyle karşı duramayacağını anlayan batıyı bir korku sarmış durumda.
Maddeyi takdis ve takdir etmek suretiyle toplumu bir arada tutan inanç ve manevi bütün mukaddesatlardan uzaklaşarak ahlaki değerleri yozlaşan bir nesil ile karşı karşıya kalan ve bunlarla nasıl baş edebileceği konusunda çaresiz kalan batı, İslam’a akın eden kendi gençliğini elinde tutamadığının farkına varmış. Bundan ötürü de bazı yazar-çizerlere İslam ve Peygamberi üzerinden kara propaganda yaptırmak suretiyle hem kendi gençliğini elinde tutmak hem de doğu gençliğini kendi öz kültürü ve mukaddesatından uzaklaştırmayı hedeflemektedir.
Batının taptığı materyalist ve hümanist algı, etrafında toplanacak ve kenetlenecek hiçbir ahlaki değer yargı bırakmadığı gibi toplumları ayakta tutan en önemli birim sayılan aile bağını da bitiren, sorumsuz, başıboş, tabiri caizse nerde ne zaman ve kime patlayacağı belli olmayan serseri kurşun misali bir nesli de oluşturdu. Artık maddeyle her şeyi denedikleri halde ruhi boşluğu dolduramayan bu neslin önünde durmak, onları tatmin etmek ve onları yönetmek zordur! Böylesi bir çıkmazın içinde olan batı, oluşturduğu bu gediği kapatmak için çatışma metodunu devreye koymuştur. Kendi içinde yaşadığı bu çıkmazı bu yolla aşmak, kendi toplumunu bununla biraz daha oyalamak ve elinde tutmayı başarmak için İslam’a türlü yollarla saldırmaktadır.
Bu yollardan en önemlisi de kara propaganda ve iftiradır.
Fakat bunların hesaba katmadıkları bir şey vardı. O da Allah’ın bu teminatıydı: “Onlar, ağızları ile Allah’ın nurunu söndürmeyi istiyorlar. Hâlbuki kâfirler hoşlanmasalar da
Allah nûrunu tamamlamaktan asla vazgeçmez.61/8-9/32” Bu ayeti âcizane günümüz günceline cevap niteliğinde ve batılıların yazar-çizerlerinin kara propaganda ile yaptığı saldırıları kapsayacak şekilde yorumluyorum. Şöyle ki: “Onlar cihad ve ilmi alanda baş edemedikleri İslam’ı kara propaganda ile karartmak için girişimde bulunacaklardır fakat gerçekleri örtbas edenlerin zoruna gitse de Allah, nurunu tamamlayacak ve kuvvetlendirecektir, onlar istemeseler de.”
“İyiler-kâmil insanlar, kâfur katılmış dolu bir kadehten içerler. (Bu,) Allah’ın has kullarının içtikleri ve akıttıkça akıttıkları bir pınardır.76/5-6” Allah’ın has kullarının içtikleri bu has meşrubat öyle bir kaynaktan çıkar ki, o kullar onu istedikleri zaman ve zeminde emirleri altında bulundurup içebilirler.
Peki, kimdir bu iyiler?
“Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler.76/8”