Teknoloji dünyasında son dönemde en sık duyduğumuz kavramlardan biri “metaverse” oldu. Kimilerine göre bu kavram, dijital devrimin bir sonraki aşaması ve geleceğin neredeyse tüm alanlarına hükmedecek bir yapı sunuyor; kimilerine göreyse abartılı bir pazarlama stratejisinden öteye geçemeyecek bir balon. Peki, gerçekten de bilgisayar oyunlarından sosyal medyaya, iş dünyasından kültürel etkinliklere kadar geniş bir yelpazeye uzanan bu sanal evren, yaşantımızın önemli bir parçası haline gelebilir mi? Bu soruya yanıt ararken, metaverse’in neden bu kadar popüler olduğu ve hangi problemlere çözüm sunmayı vadettiği üzerinde durmak önemli görünüyor.

Öncelikle metaverse, temelde kullanıcıların etkileşim içinde bulunduğu kalıcı bir dijital ortamı ifade ediyor. Sanal gerçeklik (VR) gözlükleri, artırılmış gerçeklik (AR) uygulamaları, blockchain tabanlı ekonomi araçları ve daha birçok teknolojinin bir araya gelerek oluşturduğu bir “dünya”. Büyük teknoloji şirketleri bu alana akın etmiş durumda: Milyarlarca dolarlık yatırımlar, “sanal arazi” satışları, NFT (non-fungible token) destekli varlık transferleri derken, metaverse etrafında adeta bir ekosistem inşa edilmeye başladı. Örneğin, Facebook’un ismini Meta olarak değiştirmesi, bu alana gösterilen ilgiyi ve rekabeti daha da görünür hale getirdi.

Ne var ki, her yeni dijital mecra gibi metaverse de henüz tam olarak ne anlama geldiği ve günlük hayatımıza nasıl entegre olacağı konusunda net değil. Bazı projeler, sanal ofis ortamları, iş toplantıları ve konferanslar için metaverse alanları tasarlarken; diğerleri interaktif oyunlar, konserler, NFT sergileri gibi eğlence odaklı etkinlikler sunuyor. İnsanlar, kendi avatarlarıyla bu dünyalara giriş yapıp sosyalleşebilecek, ticaret yapabilecek ve belki de gerçek hayatta erişemeyeceği lüksleri sanal ortamda deneyimleyebilecek. Bu durum, özellikle fiziksel engellere veya coğrafi sınırlamalara takılan kişi ve kurumlar için büyük bir fırsat olarak lanse ediliyor.

Ancak, metaverse’in potansiyel fırsatları beraberinde pek çok soruyu ve endişeyi de getiriyor. Öncelikle, veri gizliliği ve mahremiyet konuları şu anki internet düzeninde bile tam olarak çözülebilmiş değil. Üstelik metaverse, avatarlarımız aracılığıyla çok daha kapsamlı davranış, konum ve biyometrik veri toplamayı mümkün kılacak bir yapı sunabilir. Her hareketinizin, her “göz kırpışınızın” ya da alışveriş tercihlerinizin izlenebileceği bir gelecek, ne kadar cezbedici olabilir? Sosyal medyanın manipülasyon ve kişisel veriler konusundaki kötü deneyimleri düşünüldüğünde, metaverse’de yaşanacak sorunların çapı daha da büyük olabilir.

Bir diğer nokta da ekonomik eşitsizliğin metaverse’de nasıl yansıyacağı. Sanal araziler, NFT’ler ve çeşitli dijital varlıklar şimdiden fahiş fiyatlara satılıyor. Gerçek dünyada olduğu gibi, bu dijital dünyada da “arsız zenginler” ve “imkânı sınırlı kullanıcılar” arasındaki uçurum derinleşebilir. Hatta gerçek hayatta gücü olmayan, ancak sanal ortamlarda ekonomik üstünlük kurarak “zenginleşen” kitleler doğabilir. Bu durum, dijital dünya için yeni bir sınıf yapısı ve yeni bir manipülasyon alanı doğurabilir.

Teknolojik açıdan baktığımızda ise metaverse’ün tam anlamıyla hayata geçebilmesi için mevcut internet altyapısının, hız ve kapasite bakımından çok daha gelişmiş hâle gelmesi gerekiyor. Geniş bant internetin hatta 5G veya 6G düzeyinde bağlantıların yaygınlaşması, yüksek performanslı veri merkezleri, güçlü cihazlar ve elbette enerji kaynaklarının da bu tempoya yetişmesi şart. Tüm bunlar için yatırım ve zaman gerektiği su götürmez bir gerçek.

Köşe yazısı formatında sorgulamak gerekirse, metaverse elbette ilgiyi hak eden, heyecan verici bir konsept. En basit tabirle, “internetin bir adım ötesi” olarak dile getirilen bu sanal ortam, doğru kullanıldığında insanlara hem iş hem de eğlence bakımından sınırsız olanaklar sunabilir. Fakat aynı zamanda veri gizliliği, siber güvenlik, ekonomik eşitsizlik ve etik kurallar gibi zorlu başlıkları da beraberinde getiriyor. Belki de en önemli soru, insanların bu “yeni gerçekliğe” ne kadar ihtiyaç duyduğu ve bu deneyimin ne ölçüde canlı “fiziksel” dünyamızın yerini alabileceği.

Dolayısıyla, metaverse ile heyecanlanmak normal, ancak ayağımızın yere basması da şart. Büyük şirketler bu alana büyük yatırımlar yapıyor olabilir; ancak toplumsal ve bireysel açıdan bizim bu dünyaya nasıl dahil olacağımız, ne gibi hak ve özgürlüklere sahip olacağımız hâlâ belirsiz. Bu nedenle, özet olarak söyleyebileceğim şey; metaverse müthiş bir potansiyel taşıyor, ama aynı zamanda güncel internetin sorunlarını katlayarak önümüze getirebilecek bir Pandora’nın kutusu da olabilir. Seçim bizim: Bu yeni dünyada yer almak için önce dijital okuryazarlığımızı, haklarımızı ve değerlerimizi netleştirmeliyiz.