Musul Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalandığı sırada Osmanlı Devleti askerleri tarafından savunuluyordu. Bu nedenle misak-ı milli sınırları içindeydi. İngiltere, Mondros Ateşkes Antlaşması’nı bahane ederek, antlaşmanın imzalanmasından birkaç gün sonra Musul’u ateşkese aykırı bir şekilde işgal etti.

Ne yazık ki Büyük Millet Meclisi Hükümeti misak-ı milliye dahil olduğu halde M. Kamal’ın İngiltere ile iyi ilişkiler kurmak istemesi yüzünden bağırta bağırta elimizden alındı. Bu yüzden Mecliste sert tartışmalar yaşanmıştı. Lakin “ihtimaldir ki bazı kelleler kopacaktır” diyen faşist bir hükümet vardı ve muhaliflerini acımasızca eziyordu.

Türkiye, Lozan Konferansı’nda Musul ve Kerkük’ün Misak-ı Millî sınırları içerisinde yer aldığını söyleyerek İngiltere’den Musul’un kendisine bırakılmasını istedi. İngiltere, ise uyanıklık edip zaten kendi kontrolü altında olan bu bölge ile ilgili kararı Milletler Cemiyeti’ne götürmek istedi. İsmet İnönü,  İngiliz tuzağına kolayca düşürüldü.

Musul sorununun çözümlenmesi için İngilizlerle ilk kez 1924 yılında İstanbul’da Haliç Konferansı’nda görüşmeler yapıldı. Bu görüşmelerde İngilizler’in Musul Vilayeti’nden vazgeçtik üstüne üstlük Hakkâri’yi de talep etmelerinden ötürü anlaşmaya varılamazdı ve oyun kusursuzca oynanıyordu. Bunun üzerine, 1926 yılında Musul Sorunu Milletler Cemiyeti’ne götürüldü. Sonrasında İngilizler istediklerini daha kolay bir şekilde yapmaya başladılar.

Sorun Yüksek Adalet Divanı’na verildi. Burada da olumlu bir sonuç alınamadı ve nihayet, İngilizlerle Ankara’da bu konu üzerinde yapılan görüşmeler bir anlaşma ile sona erdi. Sonuç olarak 5 Haziran 1926 tarihinde Ankara Antlaşması imzalandı. Maddelerin önemli olanları şu şekildeydi:

Musul vilayeti Irak’a ait olacak.

Türkiye ve Irak arasındaki ateşkes hattını belirleyen Brüksel Hattı sınır olarak kabul edilecek.Irak Musul’dan elde ettiği petrol gelirinin %10’unu 25 yıllık bir süre için Türkiye’ye verecek. (Türkiye bu parayı 4 yıl boyunca almış, kalan 21 yıllık hakkından ise 500.000 Sterlin’e İngiltere lehine vazgeçmiştir)

Sonuç olarak misak-ı milli toprağı satılmış uğruna verilen bütün mücadeleler akim kalmıştır. Üstüne üstlük besbelli ihanet içeren bu anlaşmaları yapanlar kahraman ilan edilip ensemizde boza pişirmeye devam etmişlerdir. M. Kamal ve yardımcıları Musul’u 1926 da Ankara Antlaşması’nda gelirlerinden otomobil parasına vermişlerdir.

Bugün bütünlüğü DAEŞ, PYD, YPG vb. birçok terör örgütlerince yıllardan beri bozulmuş olan eski vilayetimiz Musul, Kerkük, Süleymaniye’yi müdahale etmek en evvel bizim için bir hak ve görevdir. Musul ve Kerkük’ün statüsünü belirleyen 1926 Ankara Antlaşması Türkiye’ye bazı şartlarla askeri müdahale hakkı vermektedir. Çünkü Mısak-ı Milli sınırları içinde kalan Kerkük ve Musul, 1926 yılında yapılan Ankara Antlaşması ile birlikte toprak bütünlüğü sağlanması şartıyla terk edilmişti. Irak’ın toprak bütünlüğü esas alınarak yapılan İstanbul Anlaşması’na göre, bugün bölünmüş yapısı ve bölgenin illegal örgütlerin kontrolüne geçmesi Türkiye’nin haklarını gündeme getirmiştir. Buna göre, otorite boşluğundan kaynaklanan kaos ortamı, Türkiye’nin Kerkük ve Musul’a girebilmesi için uluslararası hukukta meşru zemini hazırlamaktadır. Yani Türkiye eğer isterse, Kerkük ve Musul’daki haklarını gündeme getirerek bu iki şehri kontrol altına alabilme hakkına sahiptir, vesselam…