Yukarıda anlatılan yaklaşımları şimdi de Allah’ın adaletini düşünerek anlamaya çalışalım. Acaba Allah’ın, yarattığı kulunun, gelecekte ne yapacağını biliyor olması onun kötü bir amel üzerinde olduğunu görmesi, onun kaderini, hiç uyarmadan, ikaz etmeden kötü olarak yazması anlamına gelebilir mi? üstelik meleklerin bile insana secde etmesini istemişken, ona meleklerine vermediği özgür iradeyi vermiş iken. Bence bu sorunun doğru cevabını bulursak, gerçekleri anlamış olacağımızdan şüphem yok, bunu da anlayabilmemiz için Allahın yüce adaletini, bağışlayıcı ve mühlet veren olduğunu iyice düşünüp aklımızdan çıkarmamamız gerekir sanırım. yani bir insanın kötü olacağının önceden yazılmış olduğunu varsayalım. Peki, o zaman Allah neden elçilerini, resullerini, kitaplarını gönderiyor da insanların doğruya erişmesini istiyor ? Madem o insanın yoldan sapacağını kader olarak yazmış, elçilere ne gerek var? Bakın Rabbimiz kendi katındaki kitapta asla haksızlık edilmeyeceğini ne güzel açıklıyor. “ Biz, hiçbir benliğe gücünün yeteceğinden daha azını yüklemenin dışında bir teklifte bulunmayız. Bizim katımızda, hakkı söyleyen bir kitap vardır. Onlara haksızlık edilmez.(Müminün 62)
Bazı insanların daha doğmadan kaderleri kötü yazılmış olsa, sırf Allah olacakları biliyor diye Allah kimseye haksızlık etmez der mi, bunun tersini söylemek Rahman’ın adaletinden şüphe etmektir. Bakın tam bu arada bir ayet hatırlatmak istiyorum. Allah ben uyarıcı elçi ya da kitaplar göndermediğim toplum yanlış bile yapsa azap etmem diyor. “Ve biz, bir resul göndermedikçe azap edici değiliz.” (İsra 15) Rabbin adaletini görüyor musunuz, yanlış yapanları uyarmadıysa yanlış yaptıkları için, onları cezalandırmam, hesaba çekmem diyor. Bizlerde kalkmış, daha doğmadan bizlerin cezalandırılacağımızın bile yazıldığına inanıyoruz. Peki, Rabbin onca çabası neden dersiniz, resuller, peygamberler, kitaplar bunlar kimler için olabilir o zaman? Kuranı birkaç kez okuyan bir insan Rabbin insanı özgür iradesi ile yarattığını ve yapacağı her şeyden sorumlu tutacağını bildirdiğini anlar.
Asla zerre kadar haksızlık yapılmayacağını, güzellik yapanın kat kat fazla mükâfatını alacağını, kötülük yapanın ise yaptığı kadar cezasını göreceğini bildirir bizlere.
Şimdi de biz insanların özgür iradesi ile değil de, Rabbin takdir ettiği ve kayıt altına aldığı konuların neler olabileceğini düşünelim. Hiçbir insan nerede doğacağını, anne ve babasının kimler olacağını seçme hakkına sahip değildir. Hatta erkek ya da dişi olacağına da kendisi karar veremez. Bedeni ve sağlığı konusunda da doğuşunda söz hakkı yoktur. İşte tüm bunların sebep ve sonucu hakkında detaylı bilgilere sahip olmadığımız için bizlerde bir yere kadar düşünebiliyor ve anlayabiliyoruz.
Allah’ın bu dünyayı bir imtihan meydanı yaptığını anlıyoruz Kuran’dan.
Bakara 214: “Yoksa siz, sizden önce gelip geçmiş olanların karşılaştıklarının benzeri başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara şiddetler, belalar ve zorluklar gelip çattı; sarsıldılar. Öyle ki, resul ve onunla birlikte inananlar, “Allah`ın yardımı ne zaman? ” diye yakarıyordu. Haberiniz olsun ki, Allah`ın yardımı çok yakındır.”
Bakara 155: “Yemin olsun ki sizi korku, açlık; mallardan-canlardan-meyvelerden eksiltme türünden bir şeyle mutlaka imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele.”
Ali İmran 186: “Yemin olsun ki, mallarınızda da canlarınızda da imtihan edileceksiniz. Ve yemin olsun ki, sizden önce kendilerine kitap verilenlerden de şirke batanlardan da incitici çok şey dinleyeceksiniz. Sabreder, takvaya sarılırsanız işte bu, iş ve oluşların en zorlularındandır.”
Enam 53: “Biz böylece onların bir kısmını diğer bir kısmıyla imtihana çektik ki, şunu söylesinler: “Allah aramızdan şunlara mı lütufta bulundu? ” Allah şükredenleri daha iyi bilmiyor mu?”
Enfal 28:” Bilin ki, mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihan aracıdır. Allah`a gelince, büyük ödül O’nun katındadır.”
Not: Yazımı yazarken bir şehit haberi geldi “Zeytin Dalı” operasyonundan. Tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Allah yar ve yardımcımız olsun.
Selam ve dua ile…