Fakat Oruç Reis bir fırsatını bulup fırtınalı bir günde forsa olarak çalıştığı gemiden kaçmayı başarmıştı. Antalya’da yine bir Türk kaptanı olan Ali Reis’in gemisine ikinci kaptan olmuş o sırada Memluk Türklerinin hâkim olduğu İskenderiye şehrine gelmiş onun hizmetine girmişti. Mısır Hakanı Oruç Reis’e 16 pare gemi yaptırmış ve emrine vermişti. Lâkin Rodoslular büyük bir donanma ile Oruç Reis’i Payas’ta yakalamış hatta gemilerini yakmış, fakat kendisini yakalayamamışlardı. Oruç Reis esaretin ne derece zor bir iş olduğunu gayet iyi biliyordu.
Daha sonra yine Haçlı gemilerini vurmuş ve büyük ganimetlerle İskenderiye’ye gelmişti. Mısır Hakanının huzuruna çıktı ve gemilerini Rodoslulara yaktırdığı için kendini affettirmeye muvaffak oldu. Bu arada Oruç ve Hızır Reis, Şehzade Korkut ile olan yakınlığından dolayı Osmanlı ile ters düşmemek için Midilli’den ayrılmaya karar vermişti. Tunus’taki Cerbe Adasında buluşarak Tunus Sultanından Halkul Vad limanını kiraladılar.
İki kardeş, Akdeniz’de o zamana kadar Müslümanlara aman vermeyen Rodos, Venedik ve İspanyol Korsanlarına karşı başarılı bir şekilde savaşmaya başladılar. Bu arada Engizisyon Mahkemelerinde dininden dönmedikleri için Müslümanlar diri diri yakılıyorlardı. Binlerce Müslüman’ı, hatta Yahudi’yi İspanyol zulmünden kurtaran Barbaros Kardeşler, en büyük ağabeyleri İshak ile beraber Cezayir’e gelmişlerdi. Buradaki İspanyollar Müslüman halka zulmediyordu. Bazı şehirleri İspanyollardan kurtaran Barbaros Kardeşler, bütün Müslümanların gözbebeği olmuşlardı. Onlara göre bu kahraman Türkler denizde ve karada savaşmayı çok iyi biliyor yıllardır esir oldukları Hıristiyanlara karşı durmasını biliyorlardı.
Tekrar baba ocağına gelen Barbaros Kardeşlere çok sayıda Türk levendi de katıldı. Şöhretini duyan birçok kişi bu Haçlılara karşı amansız kardeşlere katılmaya devam ediyorlardı.
Barbaros Kardeşler, Muslihiddin Reis ile Yavuz Sultan Selim Han’a hediyeler gönderip onun hayır duasını aldılar. Hatta Padişah biri Oruç Reis’e diğeri de Hızır Reis’e iki mükemmel kadırga yaptırdı ve Türk leventlerine, Barbaros Kardeşlere katılmaları için izin verdi.
Hızır Reis Becaye’yi Oruç Reis’te Cezayir şehrini İspanyollardan kurtarmış Müslümanların rahat bir nefes almasını sağlamışlardı. Bu arada Tunus Sultanı Osmanlı yardımından dolayı Barbaros Kardeşlere düşman olmuş İspanyollar ile işbirliği yapmaya başlamıştı.
İspanyol Kralı ve Almanya İmparatoru Charles Quint, büyük bir donanma hazırlayarak Cezayir’e saldırdı. Fakat büyük bir yenilgi ile ülkelerine geri dönen İspanyol donanması bu sefer yerel beylerle işbirliği yaparak Barbaros Kardeşlerin üzerine yürüdüler. Bu arada büyük ağabeyleri İshak, Kalatül Kıla’da şehit düşmüştü.
İspanyol ordusu 1518 sonbaharında, leventleriyle birlikte Oruç Reis’i Tlemsen Kalesinde ablukaya almışlardı. Düşman devamlı takviye alıyordu. Cezayir Umumi Valisi Marki de Gomares de bizzat Tlemsen’e gelmiş ve savaşın idaresini eline almıştı.
Oruç Reis bir defa huruç hareketi yapmış ve bu hareketinde 700 düşman askeri öldürülmüş, 100 tanesi de esir alınmıştı. Ancak kuşatma uzadıkça yiyecek ve cephaneleri tükenmiş, Oruç’un yanında sadece 40levent kalmıştı. Gerisi şehit olmuştu. Bununla beraber bu 40 kahraman, başlarında Oruç Reis ile birlikte bir gece yarısı İspanyol askerlerinin ağır uykulu bir gafleti anında kaleden çıkıp muhasara hatlarını yarmayı başardılar. Fakat biraz sonra bunu farkeden İspanyollar, onları takibe başladılar.
Takip müfrezesinin başında Garcia de Tineo adlı bir İspanyol asilzadesi vardı. Uzun süren bir kaçıştan sonra Sanaldo ırmağına vardılar. Karşı tarafa geçerlerse kurtulmuş olacaklardı. Hepsi yaralı ve açlıktan bitkin düşmüş kırk levendin yarısı, Oruç Reis ile birlikte nehrin karşısına geçebildiler.
Bu sırada İspanyollar da yetişti ve karşıya geçmek için bekleyen diğer 20 levendi kuşattılar. Bunlar Oruç Reis’e “Bırakma bizi baba” diye bağırmaya başladılar. Son bir gayretle saldırdılar.
Bu feryat, büyük Türk denizcisini can evinden vurdu. Bir an kaçıp, takviye kuvvetlerle geri gelmeyi ve intikam almayı düşündü ise de, taşıdığı “baba” ruhu, onu evlatlarının yanına sürükledi. Yanındaki leventlerle birlikte tekrar karşı sahile geçtiler.
Fakat o zamana kadar leventlerinin tamamına yakını şehit edilmişti. Kendisi ve kalan leventleri son bir gayretle düşmana saldırdılar. Ne çare ki, kollarında kılıç kaldıracak kuvvet bile kalmamıştı. Hepsi birer birer şehit düştüler. Oruç Reis tek koluyla birkaç düşman askerini hakladı ise de bizzat Don Garcia onu bir mızrakla göğsünden vurdu. Sonra da kılıcını kalbine saplayarak şehit etti.
Daha önce savaşta kolunu yitiren Oruç Reis bu sefer şehit düşmüştü. İspanyollar mübarek başını keserek İspanya’ya götürmüşlerdir. Fakat Hızır Reis, dağılmaya yüz tutan leventleri yeniden bir araya getirmeyi başardı ve İspanyolları daha büyük bir yenilgiye uğratmaya muvaffak oldu. Onun hikâyesini başka zaman anlatırım. Lakin biz Türklerin askerleri ile birlikte ölene kadar savaşmaları daha yüzlerce örnekle birlikte anlatılabilir.
Umarım bu örnekler kahraman ecdadımızın askerlerini hiçbir zaman terk etmediğini ve ucunda ölüm olsa bile sonuna kadar mücadele ettiğini gayet güzel ifade etmiştir. Onlara ölmeyi emretmek değil; tek bir canın kaybedilmemesi için canını dişine taktıkları, ordunun ön saflarında çarpışarak manevi kuvvet verdiği sır değildir. Fakat son dönemde iktidarı ele geçiren sahte kahramanlar; ağızlarından çıkan her sözü çok hikmetli imiş gibi önce dalkavuklarına sonra da sindirilmiş toplumumuza dayatmaktan çekinmemişlerdir.
İnşallah bu ve benzeri yazılar putlaştırılan ve adeta tabu haline getirilen çok şeyin aslını ve astarını öğrenmeye vesile olur. Sahte kahramanları defalarca dile getirmekten bıkmayan hatta ölüm yıldönümlerinde otoyollarda bile durarak insanların hayatını tehlikeye atmaktan çekinmeyen inkılap softalarının aklını başına getirmeye yarar. Devlet yöneticilerine de gitmiş oldukları yolun bir çıkmaz sokak olduğunu hatırlatır, vesselam…