Peki, bu ciddi eleştirinin kaynağı nedir? Müsaadenizle bunları ve yaşadıklarımı anlatayım.
Türk Silahlı Kuvvetleri, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra halktan kopmuştur. Yaptıkları vesayetçi anayasa ile birlikte halkın ensesinde boza pişirmeyi marifet sayan faşist generaller her fırsatta sivil yöneticileri aşağılamış ve devleti kendi parti programlarına göre yönetmeleri için fırsat tanımamışlardır.
1962-1963 Talat Aydemir, 9 ve 12 Mart 1971 darbelerini yeterli görmeyen faşist darbeciler bu sefer 12 Eylül 1980 darbesini yaparak ülkemize ağır bir darbe vurmuşlardır.
Kenan Evren’in elebaşılığını yaptığı bu faşist darbeciler, 1960 darbecilerinin yapmış oldukları anayasadaki faşizm adına bir çok boşluğu doldurarak daha güçlü bir askeri vesayet sistemi getirmişlerdir. Önceki darbeleri aratırcasına sivil insanlar hapishanelerde ağır işkenceler görmüşlerdir.
Her 8-10 yılda bir yürütülen kesintisiz darbe süreci en büyük desteği ABD’den almıştır. ABD’ye giderek burada güya teknik eğitim aldığını zannettiğimiz askerlerin aslında darbe için yetiştirilen birer asker olduğunu ne yazık ki hala idrak edebilmiş değiliz. Elbette ABD’ye giden bütün askerler darbecilerle işbirlikçi değildir. Fakat vatansever askerleri yok edecek sistem çok güzel bir şekilde kurulmuş ve halende başarılı bir şekilde işletilmeye devam etmektedir.
Evren’in faşist generalleri bir adım daha ileri giderek darbe yaptıklarında ayaklarına dolanacağını düşündükleri bütün askerleri acımasızca ordudan atmıştır. Bu subaylardan bir tanesi de benim.
Peki, bu vicdansızca kıyım nasıl gerçekleşti? 15 sene orduda görev yapmış ve bütün acıları yaşamış biri olarak bunları anlatmam gerekiyor. Aksi takdirde yaşadığımız olaylardan ders çıkarmak ve tedbir almak mümkün değildir.
Darbeci generallerin ilk başvurdukları yöntem namaz kılan askeri öğrencileri fişlemek olmuştur. Binlerce askeri öğrenci darbelerden hemen sonra ordudan atılarak ağır para cezaları ile birlikte eğitim haklarından da mahrum bırakılarak geride kalanlara ibret olsun diye cezalandırıldılar.
Kalan öğrencilerin gözünü korkutmak için her türlü acımasız yönteme başvurulmuştur. Darbe yıllarında bunları iliklerime kadar yaşadım. Namaz kıldığım için sınıf arkadaşlarım benim yanımda görünmekten çekiniyorlardı. Oruç tutmayı dahi yasakladılar. Böylesine bir zulüm Türk tarihinde görülmemiştir. Gören zannedecek ki Sovyetlerin Sibirya kampında yaşamışız. Fakat bu söylediklerim halkımızın gözleri önünde yaşanmıştır.
Deniz Harp Okulunun en başarılı öğrencilerini de bu şekilde okuldan attılar. Askeri liseler ise tam da facianın yaşadığı okullar olmuştur. On binlerce askeri okul öğrencisi, Evren ve faşist cuntası tarafından okullarından atılmıştır.
İstanbul Üniversitesinde doktora eğitimi yaparken bir öğretmenimiz Talat Aydemir Cuntası yüzünden okuldan atılmıştı. Benim de askerlikten ayrıldığımı öğrendiği için devamlı olarak sorular soruyordu. Dersten sonra bir öğrenci yanıma gelerek kendisinin de Kuleli Askeri Lisesinden ayrıldığını söyledi. Bu arada bir öğretmenimizin GATA’dan daha başka bir öğrencinin de yine askeri okuldan ayrılmak zorunda kaldığını söylemişti. İşte o zaman durumun vahametini anlamıştım. Lakin halkımız hala yaşanan bu acımasız öğrenci kıyımını bilmez.
Bu durumdan en fazla istifade eden ise FETÖ örgütü olmuştur. Öğrencilere kesinlikle okulda iken namaz kılmamalarını ve oruç tutmamalarını emretmiştir. Feto’ya itaatsizlik edenler derhal okuldan atılıyorlardı. Zira dinini dünyaya satmış FETÖ örgütünde belirli makamlara ulaşabilmek için her yol mubahtır.
Hiç unutamadığım bir hatıra şudur. Deniz Harp Okulunda oruç tutmak yasak olduğu halde 15-16 öğrenci her ne pahasına olursa olsun orucunu tutuyordu. Çok güç şartlar altında oruçtan vazgeçmediğimizi görünce okul yönetimi ertesi yıl oruç yasağını kaldırmak zorunda kalmıştı.
Çok ilginçtir oruç yasağı esnasında bizimle birlikte oruç tutan bazı öğrenciler bu sefer oruç tutmuyordu. Kandil geceleri namaz kıldıklarını gördüğüm bu öğrenciler ne yazık ki FETÖ’nün ağına takılmış namaz ve oruçtan vaz geçirilmişlerdi. Daha sonra bu öğrenciler cici çocuk muamelesi görmeye başlamış önlerindeki her kapı sonuna kadar açılmıştı. İşte 15 Temmuz’da bunları amiral rütbesinde iken darbe yaparken gördük. 8 Darbeci amiral benim sınıfımdan çıkmıştı.
Okuldan mezun olduktan sonra da FETÖ örgütü hıyanetini sürdürüyordu. Bu sefer tam da başörtüsü problemini çözdük ve yasağı kaldırdık derken çıkıp “başörtüsü füruattır” diyerek bütün dindar insanlara büyük bir darbe vurmuştur. Bu sefer faşist amiral ve generaller, diğer sözde din adamlarının benzer sözlerine dayanarak “dinde başörtüsü yoktur” diyerek başımıza çorap örmeye başladılar.
28 Şubat 1997 darbesi öncesinde ve sonrasında bu sefer on binlerce asker ordudan resen emekli edildi. Yani işin kibarcası bu emeklilik, düpedüz ordudan atıldılar. Bende bu dönemde yüzbaşı rütbesinde iken ordudan ayrılmak zorunda kaldım.
Silahlı kuvvetlerin cici çocukları olan Feto’cu askerler ise devamlı olarak taltif ediliyordu. Verilen emirle eşinin başını zorla açtırdıkları yetmiyormuş gibi alkollü içki içmekten de geri durmuyorlardı. Burada söyleyemeyeceğim kadar iğrenç bir çok hadise ve aile faciası sırf bu FETÖ örgütü ile faşist darbeci askerlerin ortak çalışması ile yaşanmıştır.
Ne ilginçtir ki orduda iken ve sonrasında FETÖ ile mücadele edenlerin başında yer aldığım ve FETÖ örgütünün içyüzünü ortaya çıkarttığım halde Odatv, Cumhuriyet ve Yeniçağ gazeteleri tarafından “Feto’cu” suçlaması ile karşı karşıya kaldım. Orduda görev yaparken beni fişleyen Batı Çalışma Gurubu mensubu askerler ayrılışıma gerekçe olarak “Feto’cu” yakıştırması yapmışlardı. Bunu çok iyi bildikleri için aradan 21 yıl geçtikten sonra benim de sonradan öğrendiğim iftiraları yeniden önüme koydular.
Fikir ve düşünce ile karşıma çıkamadıkları için bu sefer iftira ve haysiyet cellatlığı ile yaparak karşıma çıkmışlardı. Hem zulüm yaparak dindar bir insan olduğum için ordudan atılmış hem de hayatım boyunca mücadele ettiğim bir örgütün üyesi olarak suçlanmıştım. Eğer yeryüzünde adalet var ise bu kadar büyük iftiralara yeltenen insanlar muhakkak cezalandırılacaktır. Lakin Türkiye’de bunun gerçekleşeceğinden emin değilim. Bu büyük haksızlık ancak ruz-i mahşerde karşılığını görecek müfteriler cezalarını alacaklardır. Fakat yine de elimden geldiği kadar iftiralara cevap vererek hukuki yollara başvurmayı ihmal etmedim. Zamanla bunun sonucunu göreceğiz.
İşte darbeci askerlerin cici çocukları olan FETÖ örgütü mensubu askerler nasıl semirtilip büyütüldi ve sonrasında 15 Temmuz 2016’da başımıza ne büyük felaket açtıklarını benim hikayem üzerinden bir parça anladınız. Fakat benim yaşamadığım ve bilmediğim daha ne kadar acı olay vardır, bunu Allah bilir. Bu devri yaşayan insanlar yüz binlercedir.
Elbette FETÖ örgütü ile birlikte çalışan darbesi generallerin yaptıkları iğrenç olayları yaşayanlar bunları açıklamak zorundadır. Sadece benim anlatmamla bu işin mahiyeti tamamen ortaya çıkmaz. Bu acı olayları yaşamış fakat halkımıza anlatmamış insanlar bir şekilde yaşadığımız acı olayları anlatarak yeni nesillere anlatmak zorundadır. Bu sayede FETÖ örgütü ve faşist darbeciler tekrar yeni bir darbeye kalkışmasın. İbret alarak yeniden aynı yanlışlar içine düşmesin.
Ordudan ayrıldıktan sonra kurmuş olduğumuz sivil toplum örgütleri vasıtası ile faşist cuntaların üzerine gitmeye çalıştım. Fakat ne yazık ki başarılı olduğumu söyleyemem. Deniz Harp Okuluna bir cami yapılması için 15 yıldan beri çalmadık kapı söylemedik devlet adamı bırakmadığım halde hala bir parça ilerlemek nasip olmadı. Bana söyledikleri şudur “elbette çok haklısınız, bunu yapacağız fakat zamana ihtiyacımız var”. Bu zaman bir türlü gelmedi. Hiç olmaz ise şimdiki gençler merdiven altlarında, kirli pis yerlerde namazlarını kılmasın. Bunun için yaptığım onca gayrete rağmen başta hükümet olmak üzere bütün askeri yetkililer; kör sağır ve dilsiz olmuşlardır.
Halkımıza bu büyük suçu ifşa eder yetkililerin en kısa zamanda cici çocuk diyerek başımıza bela ettikleri bu darbeci askerlerden kurtulmamız için gerekli girişimleri yapmasını bekliyorum. Bugüne kadar yapılan icraatları yeterli görmüyor hala çok eksik olduğunu düşünüyorum. Umarım şu yazdan bir parça ders çıkarılıp ordumuzdaki din düşmanlığının önüne geçilir. Yok eğer gereken ders çıkarılma ise daha çok acılarla karşı karşıya kalacağımızdan kimsenin şüphesi olmasın, vesselam…