2. Karanlık ise 1990’da Sovyet Rusyasınin çökmesi ile meydana geldi. Nitekim Sovyet Rusya onlarca parçaya bölündü ekonomisi çöktü. Bolşevik devriminden pek de farklı olmayan bir felaket dönemini yaşadılar. Ve şimdi ise 3. karanlık vakti geldi.
Putin Rusyası adeta gözü kapalı bir şekilde uçuruma yuvarlanıyor. Zaten etnik olarak azınlığa düşmeye başlayan Rus halkına hiçbir yararı olmayan ve Ukrayna ile ilişkilere darbe vuran Kırım’ın işgali sonun başlangıcı olarak görülmelidir.
Rusya Federasyonu denen şeyin içyüzü yavaş yavaş ortaya çıkmaktadır. ABD ile birlikte kendisini dünya kabadayısı sanan bir ülkelerin cebri, kibri, havası, gururu dünyanın gözleri önünde zirüzeber olacaktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan“One Minute” olayı ile, dünyanın dört bir yanındaki mazlumlara uzattığı yardım eli ile, son olarak da mültecilere ev sahipliği yapmak suretiyle İslâm âleminde ve dünyada kazanmış olduğu itibara daha fazla ilâveler getirmiştir. Kudüs konusunda ABD’yi bütün dünyanın gözü önünde önce BM Güvenlik Konseyinde daha sonra da BM Genel Kurulunda rezil ve perişan etmiştir. Evet, yüzyıllarca dünyaya adalet dağıtmış bir milletin hücrelerindeki kahramanlık genleri yeniden uyanmaktadır. Türkiye karşısında ABD ve Rusya devamlı surette geri adım atmak zorunda kalmaktadır.
Sonun başlangıcı ise şöyledir: Rusya için asıl büyük sürpriz ise federasyona bağlı ülkelerden beklenmelidir. Bütün dünyanın gördüğü manzara, Rusya Federasyonunun zulüm ve ceberutu altındaki ülkelerden de elbette gayet net olarak görülüyor. Cebren beslemek zorunda bırakıldıkları bir ordunun tehdidiyle federasyona bağlı tutulan bu ülkeler, herhalde kıyamete kadar bu devlet görünümlü zorba kabileye mahkûm kalacak değillerdir. Rusya’nın bir taraftan Suriye batağına saplanmıştır.
Rus Federasyonu denen bir efsanenin de bitiş sürecini izah ederken bunu çok uzak bir ihtimal olarak görmeyelim. Böyle şeyler önce tasavvur edilir, sonra telâffuz edilir, sonra da bir şekilde gerçekleşiverir. Bugünkü Rusya Federasyonundan çok daha büyük bir güç olan Sovyetler Birliğinin âkıbeti de böyle olmamış mıydı?
Bahriye mektebinde iken Hukuk derslerimize zamanın Anayasa Profesörlerinden Orhan Aldıkaçtı giriyordu. Kendisinin komünizm ile ilgili oldukça ağır sözlerinden dolayı Marksizm’e gönül vermiş öğrencilerin nefretini kazanmıştı. Boyu da kısa olduğu için “Minik Yobaz” lakabı takılmıştı. O devir; Marksistlerin güçlü olduğu bir devirdi ve Komünizme karşı gelen birisi olmak yobaz denmesi için yeterliydi.
Hoş ben de Aldıkaçtı’yı sevmezdim, lakin benimki solculuktan değildi. Çünkü Aldıkaçtı, halen yürürlükte olan 1982 Anayasasının mimarıydı ve 12 Eylül 1980 darbecileri ile arasından su sızmıyordu. Evren’e “nasıl bir anayasa istiyorsunuz?” diye sormuş o da “şöyle tazelerinden olsun biraz da üsttekilerden” diyerek, kendilerine manavdan şeftali alır gibi bir anayasa hazırlamıştı.