Ne mümkün hissetmemek, ne mümkün duymamak bu yangının ızdırabını.oysa kırmızı aşkın rengiydi.Kırmızı Güllerin, aşkı resim etmesiydi, en sevgilinin en sevdiği kırmızı Güllerin kokusundaydı.Şimdi dillere yara oldu yürek yangınından kopan her kıvılcımıyla.gözyaşlarına renk oldu kan kırmızısı.toz pembe hayalleri yıkadı, katili oldu en mutlu hikayelerin..adına terör diyip de çözüldü lal olan diller bile..bu nasıl bir çığlık sağır kalmış her hissi uyandıran. .bu nasıl bir kırmızı, can yakan, yürek dağlayan. Şiirler dile gelip bulutlara yazıldı ağlaya ağlaya. Topraklar yarıldı şehitlerine sarılırken, şahadetlerle yıkandı kabirler, şahadet şerbetleri doldu taştı sahiplerine sunulurken. Ey annesinin sevmeye doyamadığı, ey kokusu daha yastığından uyanmayan, babasının başını dik tutan Yiğidi, simdi boyun büktü yokluğuna bu vatan. Sana baba diyemeyen yetiminin çaresiz bakışları serilirken tabutuna, hayalleri gömülüyor seninle toprağa. Yükü ağır omuzların, yükü yaralı yüreklerin, konuşamadıkları sözler hapsediliyor suskun dillere. Fatihalar yağıyor bulutlardan bile. Ey bu toprakların Nazlı şehidi, ey bayraklara renk veren şerefli asker, Bir dörtlük sesleniyor şimdi, şehidine ağlıyor dört bir yandan,üstadın da kaleme aldığı gibi;
Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!