Küçük kollarını öyle büyük bir yürekle açıp sarılmıştı ki!
Çevresindekilerin gözlerinde yaşlar dolup taşmıştı. Küçük Cuma,aylar önce evlerine yardım getiren bir teyzeyi hiç unutamamıştı.
Annesine sık sık;”anne o teyze bir daha gelir mi? “Diye sürekli soruyordu.
Annesi de;”bilmem ki oğul,belki ramazan ayında yine gelir.”deyip,oğlunun yüreğine umut ekiyordu. Cuma yüreğiyle dua edip,çok uzaklarda yaşayan o yardım sever teyzenin tekrar gelmesini,yaradanından istemişti.
Cuma’nın ,o teyzeyi sevmesi ve gelmesini niyaz etmesinin sebebi,evlerine getirilen maddi yardımdan ötürü değildi. O teyzenin ,Cuma’nın küçük yüreğine kocaman bir sevgi tohumunu ekmesiydi. Rabb’i de yolları var etmiş ve o teyzeyi göndermişti. Cuma’nın evlerinin sokak kapısı bir gün ansızın çalınmıştı. Kapıyı Cuma’nın annesi açmış ve heyecanla;”Cuma oğul bak kim gelmiştir!”diye yüksek sesle seslenmişti.
Koşarak kapıya gelen Cuma,yüreğiyle gelmesini istediği teyzesini karşısında görünce,boynuna atlayıp sarılmıştı.
Uzak yollardan gelen teyze ise,Cuma’yı öpücüklere boğmuştu.
    Demek ki! kalpten istenen mutlaka gelirdi. İşte böyle bir bağ var olmuştu,Cuma ile manevi teyzesinin arasında. Yetim ve ihtiyaçı olan çocukları mutlu edebilmek ve de, yardımlar toplayıp ulaştıra bilmek için var gücüyle çalışan,manevi teyzenin hayatta ki en büyük mutluluğu bir yüreği öpmekti. Her insan, yürek öpmeyi bilemez di.
Makamlara  yada mevkilere sahip olmuş insanlar, manevi değerlerini makamına ve mevkisine gömmüş ise değil yürek öpmeyi,bir  yanağı dahi öpemez ki...
Sadece kalpten kalbe yol vardır ya,
İşte oradan yalnızca ,çıkarsız ve riyasız sevginin gücüyle yola çıkanlar yürüye bilirlerdi. Ve hiç bir güç o sevgiyi söküp çıkaramazdı. Sevmek sizce neydi!
Sevmenin bir bedeli olmalı mıydı’
Peki ya ,Sevilmek için ne yapılmalıydı!
Caba sarf edilmeden sevilmenin imkanı var mıydı! Tükenmeyen, ucu görünmeyen sorulara
Cevap bulmak,oysa ki çok da zor değildi.
Ahir zaman denilen bu yüzyılda maalesef ki,maddi çıkarlar manevi duyguları da satın almaktaydı.
   Çıkarsız selamlar bile verilmemekteyken,kim sevgiyi riyasız bir şekilde, 
bir yoksul yada yetim çocuğun yüreğine dokuna bilir di ki!?
   Zenginlikleri ile nam salmış küçük yürekler bu duyguyu yaşayamazlar dı.
   Aşkı bedene indirmiş beyinler ise
Asla ücra bir köydeki kan bağı dahi olmayan bir yetimin aşk ile bağlandığı o yüreği okuyamazlardı.
Bir yüreğin güftesin den, 
sevda bestesini yapa bilmekti, asıl hünerli olmak.
Ya da yüreğe bir resim çize bilmekti.
   Kağıtlara yazılanları herkes  okuya bilirdi. marifet bu değil di.
Yoksa kalemin yazamadığı duyguların var olup da ,yüreğe yazılanı,
ruhuna kıraat ile nüfuz edebilmek miydi!
Yürekli olabilmek!
Ya da, Sevilmek  için sevmek de ,
lazım mıydı?
Seve bilmek...
gözlerin göre bilmesi,
dudakların dokuna bilmesi,
Kolların sara bilmesi,
Ayakların yolları aşındıra bilmesi,
Kan ile değil de,
Kalp ile bağlana bilmesi lazımdı.
İşte buna aşk ile sevilmek ve sevmek denile bilinir di.
Bir minik dudak değmemiş ise,
üşümüş yanağına,
Isınmaz ki,ruhun.
Dikenleri neden var dır,güllerin!
Sadece ,
aşk ile öten bülbül kona bilsin diye..
   Aşkı anlamak için, güneş ile ayı
Gece ile gündüzü
Kış ile yazı...ayırmadan seveceksin. Zifiri karanlıkta secde ede bilmeyi,
Buz gibi su ile abdest alabilmeyi,
Kavuran sıcaklıkta tavaf ede bilmeyi
Ve bir yüreğe, 
karşılıksız ve çıkarsız bir gül
Dike bilmeyi, öğreneceksin.
Hayatına okuya bilmiş isen,
Kuranı kerimi...
Aşk ile bakan gözlerin
Aşk ile yanan yüreğine selam olsun.
İşte o zaman!
Ruhuna edebi bir ömrü yaşata bilmişsin dir.
 “Aşk” yaşanmalıydı.
Beden aşkı bilmez
Sor biçare yüreğine
Müsade etmelisin
Kiralık nefes ile yaşayan  ömrüne...
Sevgilerimle...