–Ayasofya’yı cami olarak açmağa meramları olsa, elbette san’at ve turizm kıymetini de azaltmadan bir şeyler yapabilirler, ama meramları yoksa...
–Ayasofya’nın bu esareti ne zamana kadar devam edebilir?
–Fatih’in değerini, vasiyetinin manâsını, lânetinin ağırlığını takdir eden mes’ul şahıslar işbaşına gelinceye kadar... Kadere sormalı...
–Peki, dünyanın incisi İstanbul’u Bizans’tan alıp doğu Roma İmparatorluğunu yıkan; yeni bir çağ açan ve en mühimi Peygamberimiz (asm)in bir Hadis-i Şerifi ile tebcil edilme şerefine mazhar olan Fatih Sultan Mehmed gibi bir padişahın vasiyeti ihlâl edildiği müddetçe, bu devirde, bu şehirde yaşayan Müslümanlar olarak bize de mes’uliyet gelmez mi?
–Müslüman, İslâmiyeti yaşar ve anlatır; tebliğ vazifesini yapar. Bizzat Ayasofya’yı açma kararını verip infaz edebilecek durumda olsa bunu yapar; salahiyet başkalarının elinde ise onlara Ayasofya’yı cami olarak açmaları için ikaz ve tebliğ ile de vazifesini yapmış olur.
Ayasofya’nın cami olarak açılması için yıllardır mes’ul şahıslara tebliğ vazifesi yapılmakta ve onlar ikaz edilmektedir. Müslümanın bunun ötesinde bu mevzua dair mes’uliyeti yoktur.
–Yani alâkalı şahısları uyarmakla, Müslüman olarak Ayasofya meselesinde vazifemizi yapmış oluyor muyuz?
–Evet.
–Peki, niçin her hakikî Müslümanın kalbi, Ayasofya denilince burkuluyor, imanî bir ıstırap ifadesi yüzünde beliriyor? Niçin Ayasofya’nın cami olarak açılması için en fazla mücadele edenler bile, hâlâ Ayasofya meselesinde vazifelerini yapmış olmanın huzurunu hissedemiyorlar?
–Hakikaten dikkate şayan bir husus... Kimbilir... Belki ortada sadece Ayasofya’nın kendine ait bir dâva değil, Ayasofya’nın âbidesi haline geldiği Ayasofya’dan çok daha mühim bir dâva olduğu için... Ayasofya, bu dâvaya bir sembol olabildiği için...
Taş, kireç, kumdan mâmul bir mimarî eserin, Fatih’in cami olarak kullanılması ferman ve vasiyetine rağmen, müze olarak kullanılmakta devamına karşı, Müslümanların direnişle, itirazla, Hak’tan ile uyarmaları onlara vazifelerini yapmış olmanın huzurunu veremiyorsa, bunun sebebi: Diğer tarafta et, kan ve kemikten mâmul ve Kâinatın Efendisi ve Son Peygamber Hz. Muhammed (S.A.V) in, İslâmî inancı taşımak ve İslâmiyeti her haliyle yaşamak vasiyetine, emrine rağmen, nüfus kâğıdındaki «Müslüman» kelimesinin manâsından habersiz, içi boş insanların mevcudiyetindendir.
Ayasofyanın tekrar camî olarak açılmasını, içinde islâmiyetin dirilişini isteyen Müslümanların etrafında, bizim etrafımızda, her gün, her yerde Ayasofya misâli yüzlerce insan dipdiri meyyitler gibi konuşur, gezer, ömür sermayelerini tüketirken, onların içlerinde (İslâmiyetin dirilmesi) için lüzumlu (Hakkı Tebliğ) vazifesi lâyıkiyle yapılmadığı içindir...”
Evet, mahzun Ayasofya... Dört minaresiyle kubbesiyle gören ona camidir dese ve içinde namaz kılmağa teşebbüs etse, müze idarecileri onu menederler; Ayasofya’nın cami değil, bir müze olarak halka açık olduğunu söylerler... Müze lâfı da, aslında Ayasofya’nın şimdiki durumunun tam hakikatini ifade etmez...