Yüce Dinimiz İslâm’ın en temel hedeflerinden birisi, insana hem bu dünya, hem de âhiret saadetini kazandırmaktır. Âyet ve hadislerde, dünya nimetlerinden istifade etmenin değil, âhireti unutarak dünyayı amaç haline getirmenin eleştirildiği görülecektir. Aşırı dünya hırsı, beraberinde haksız kazanç elde etmeyi, zulmü ve azgınlığı, bozgunculuğu ve yanlış işler yapmayı getirecektir. Oysaki Allah, dünya ve âhiret dengesinin nasıl olması gerektiğini şöyle ifade eder: “Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) âhiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.” (28/Kasas, 77); “Bu dünya hayatı, sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Asıl hayat, âhiret yurdundaki hayattır. Keşke bilmiş olsalardı!” (29/Ankebut, 64)
İnsanın bu dünyada yaşadığı hayat, onun kalıcı âhiret yurdundaki durumunu belirlemesi açısından son derece önemlidir. Zira insan, hayır ve şer adına yaptığı her şeyin karşılığını mutlaka görecektir (bkz.99/Zilzal, 7-8). İnsanlar bu geçici dünyada sadece ve sadece imtihan için var olduğunu unutmamalıdır. O, bir yandan dünya nimetlerinden faydalanırken, diğer yandan da Allah’a karşı kulluk görevlerini tam olarak yerine getirmek için yaratılmıştır. Dinimiz İslâm, faydalı ve iyi olan her konuda çalışmayı, dünya hırsına kapılmadan, aşırıya kaçmadan mâkul ölçüler çerçevesinde dünya nimetlerinden faydalanmayı emretmektedir. Dinimiz, dünya işleri ile meşgul olurken âhiret hayatını unutmamayı tavsiye etmekte, ebedî olan âhiret hayatını kazanmanın yollarını göstermekte, dünya ve âhiret dengesini iyi bir şekilde kurmamızı önermektedir. Önemli olan bu dengeyi korumak, dünyada iken ahireti kazanmak, böylece her iki dünyada da mutluluğa kavuşmaktır.
Kur’an da ise şöyle buyrulur: “Şüphesiz şeytan sizin düşmanınızdır, siz de onu düşman bilin. O, kendi taraftarlarını ancak ateş ehlinden olmaya çağırır.” (35/Fâtır, 6)
“Nefsini kötülüklerden arındıran, kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.” (91/Şems, 9-10); “Ama kim de, Rabbinin (huzurunda duracağı) makamından korkup (gereğini yapar) nefsini de kötü arzu ve hevesten men ederse işte muhakkak ki, cennet onun varacağı tek yerdir.” (79/Nâziât, 40-41). Nefsin ve şeytanın İslâm’a aykırı isteklerine karşı mücadele ederek başarı kazananlar, cennetle müjdelenmektedir. Onlar dünya ve âhirette mutlu ve huzurlu olurlar. Tabiî ki, dünya ve âhiret saadeti için çalışmamız gerekiyor. İslâm dini, dünya ve âhiret mutluluğu için çalışmayı emreder. Kur’an-ı Kerim: “İnsan için çalıştığından başkası yoktur." (53/Necm, 39) der.
Asıl başarı, Allah’ın sevdiği bir kul olmaktır. Bu da sağlam bir iman sahibi olmakla beraber ibadetleri en güzel şekilde yerine getirmek (5 vakit namazı kılmak, oruç tutmak, zakat vermek, hac görevini yapmak) ve kötü huylardan arınmak, güzel ahlak sahibi olmak ve helal-haram duyarlılığı içersinde olmak, yani doğru olanı yapmak, kötü olan, zararlı olan, haram olan şeylerden de uzak durmakla mümkündür.
Tabiî ki, öncelikle, yapacağımız işler meşru olmalı, dünya ve âhiretimiz için faydalı olmalıdır. Kişinin hem kendine, hem ailesine, hem de diğer insanlara yarar sağlamalıdır. Başarmak, amaca uygun sonuç almaktır. Her insan başarılı olmak ister, fakat çoğu kişi nasıl başarılı olacağını bilmez. Başarı için, öncelikle kişinin ne yapacağına karar vermesi, hedef tayin etmesi ve başaracağına inanması gerektir. Başarı için, azimli olmak, plan yapmak, olumlu düşünmek, dikkatli ve intizamlı olmak, kararlı olmak, başarılı kişileri model almak gerekir. Çünkü modelleme başarının ve mutluluğun anahtarıdır. Üşenmemek, yapacağı işi ertelememek, vazgeçmemek ve cesaretli olmak! Başarının sırlarından biri de, sabretmesini bilmektir. Zamanı verimli kullanmak, başkalarının tecrübelerinden yararlanmak (istişare etmek), acele etmemek, tertipli ve düzenli olmak, sevgi, ilgi ve bilgi sahibi olmak, istikrarlı olmak! Fedakârlık ve yapacağı işe odaklanmak da insanı başarıya ulaştıran davranışlardır. Başarının gecikmesi, başarısız olunacağını göstermez. Başarının sırrı ısrarlı istemektir; yani gayret ve duâ etmektir. Duâ; kişiyi hedefe götüren en büyük güçtür. Duâ; insanı başarıya ulaştırır. Kişi elinden geleni yaptığı halde yine de başarıya ulaşılmadıysa, aşırı bir şekilde üzülmemeli, dünya hayatının imtihan olduğunu unutmamalı, karamsarlığa kapılmamalıdır. Belki bu sonuç onun için daha hayırlı olabilir. Tevekkül etmeli! (Tevekkül; sebepleri yerine getirdikten sonra neticeleri Allah’tan beklemektir). Başarıya ulaşıldığında da Allah’a şükredilmeli; gurur, kibir ve övünmekten kaçınılmalıdır. Ne mutlu dünya ve âhiret saadeti için, gereğini yapıp başarıya ulaşanlara!