Allah Teâlâ’ya ibadet yapmak için yaratılan insan,(Zariyat, 51/56) bu temel görevini yerine getirirse dünyada da âhirette de huzur ve mutlu luğa kavuşur. İbadet, gönülden ve isteyerek Allah Teâlâ’ya saygı göstermek ve O’na kulluk görevlerini yerine getirmektir. İbadetler, inanç esaslarından sonra İslâm dininin ikinci önemli halkasını oluşturur. Bu nedenle Kur’ân-ı Kerim’de “Allaha ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın”(Nisa 4/6) buyrulur.
Birçok din psikoloğu duâ ve ibadeti mükemmel bir ruhî tedavi aracı olarak değerlendirme eğlimindedir. Mesela Johnson’a göre ibadet tedavi edici bir tecrübedir. Bazı ruhsal hastalıkların iyileştirilmesinde duâ ve ibadet terapisinin iyi sonuçlar verdiğine dair gözlem ve tespitlere rastlamak mümkündür. İbadetler günümüzün en önemli ruhsal hastalığı sayılan gerilim ve strese karşı da yararlı görülmektedir.
Din ve dinin ibadet boyutu ise kişinin hayatını anlamlandırma, ölüm, hastalık ve sakatlık gibi kişinin ruh sağlığını önemli ölçüde etkileyen acılara katlanma, yaşam umudunu yenileme ve hayatın bütün zorluklarıyla baş edebilme gücü vermektedir. İbadet, insanı Allah’a yaklaştırır ve O’nun sevgisini kazanmaya götürür. İbadetlerimiz, kalplerimize Allah sevgisini ve saygısını yerleştirir. Bizleri her türlü fenalıktan uzaklaştırır ve ahlâkî güzelliğe ulaştırır. Kalbimizi çeşitli sıkıntı, üzüntü ve stresten korur. Çünkü gönüller, ancak Allah’ı anmakla huzura kavuşur. Kur’ân-ı Kerim, bu gerçeği, “Onlar, iman edenler ve gönülleri Allah’ı zikretmekle huzura erenlerdir. Biliniz ki kalpler, ancak Allah’ı zikretmekle huzur bulur”(Ra’d, 13/28) şeklinde açıklar. Çocuk, Allah’ın insana en büyük lütufl arından biridir.
Bununla birlikte insan için bir imtihan vesilesidir. Her Müslüman en az çocuğunun dünyasını imar etmeye çalıştığı gibi ahiretini de inşa ve imar etme sorumluluğunu da taşımalıdır. Farz olan ibadetler, sorumluluk yaşı olan ergenlikle başlar. Bülûğa erme, dinde sorumluluğun başlangıç işareti olarak kabul edilmiştir. Bu durum, bu dönemin önemini arttırmaktadır. Ergen, din nazarında yetişkin kişi statüsünde yer alır; o artık dinin emir, yasak, görev ve kuralları çerçevesinde davranışlarının sorumluluğunu yüklenmiş birisidir. Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Üç kişiden kalem kaldırılmıştır (herhangi bir sorumlulukları yoktur). Bunlar bülûğ çağına gelmemiş çocuklar, aklı başında olmayan mecnun (deli) ve uykuda olan kimselerdir.”1 Hadiste çocukların, bülûğ çağına kadar, dinî açıdan sorumlu sayılmadıkları hatırlatılmış, kusurlardan dolayı çocukların hemen sert biçimde eleştirilmemeleri gerektiği belirtilmek istenmiştir. Özetle ibadet, kulu ile Rabbi arasında büyük bir mânevî yakınlık meydana getirir.
Kur’ân-ı Kerim’de; “Bana kulluk et ve beni zikir için namaz kıl” (Tâhâ, 20/14) buyrulmaktadır. Namaz, bizi yaratan, yaşatan, sayısız nimetleri veren Yüce Allah’a karşı bir kulluk görevimizdir. Namaz Allah’ı sevmenin ve ona samimiyetle bağlanmanın bir göstergesidir. Namaz insanı Allah’a yaklaştırır. Yüce Rabbimiz bize “Secde et ve yaklaş”(Alak, 96/19) buyurur. Demek ki Allah’a yaklaşmanın en iyi yolu secde etmek, yani namaz kılmaktır. Namaz, “dinin direği” 2, “mü’minin mi’racı” ve “cennetin anahtarı”3 dır. Allah katında en sevgili amel odur.
Peygamberimizin “gözümün nuru” 4 dediği ibâdet yine namazdır. Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “İslâm beş temel üzerine kurulmuştur: Allah’tan başka bir ilâh bulunmadığına, Hz. Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna şahadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.5 Belirlenmiş ibadetlerin başında gelen namaz, insanın kötülüklerden alıkonmasını sağlar; en azından bu hedefe yardımcı olur.