Kayyım meselesi Türkiye’nin gündeminde ağırlığını korumaya devam ediyor. Bir önceki dönem atanan kayyımlar yenilenen seçimlerle görevlerini devretmişlerdi. Eski adıyla HDP yeni adıyla DEM olan siyasi partinin kazandığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki belediyelere kayyım atanması artık bir tesadüf değil.

Biliyoruz ki DEM Parti’nin PKK terör örgütü ile yüksek düzeyli bir ilişkisi var. Hiçbir demokraside, hiçbir demokratik sistemde, hiçbir medeni ülkede bırakın terörü, herhangi bir şiddet örgütüyle ilişkisi olan bir yapının siyasi temsilinin olması hem de örgütlü bir parti şeklinde olması kabul edilebilir bir durum değildir.

Kayyım atamalarına karşı bu sefer en şoke edici durum, partiden ziyade CHP yönetimindeki Esenyurt Belediyesine olması ve bunun da terör iltisakı, terör bağlantısı nedeniyle gerçekleşmiş olması son derece ilginç bir durumdur. DEM Parti ve CHP’nin yerel seçimlerde AK Parti karşısında zafer elde edebilmek için ekonomik koşulları da gözeterek seçim kazanmak adına demokrasiyi kevgire çevirdikleri bir süreci hep birlikte yaşadık.

Demokrasinin her zaman doğru sonuçlar üreteceğini söyleyemeyiz çünkü demokrasi bir tercih rejimidir. Toplum oy kullanıp belirli partileri tercih etmiştir. Bunların arasında DEM de vardır ancak DEM Parti’nin başarısı Türk demokrasisinin ve siyasetinin teröre rağmen onlara açtığı özel fırsat penceresinin bir gereğidir. DEM Parti “Oy alıp Meclis’e geldim, seçildim, belediyeleri kazandım.” diyebilir ancak Türkiye’de seçmenin büyük bir çoğunluğu -ki bu yüzde 90’a tekabül etmektedir- demokrasi ve terörü yan yana görmek istememektedir. DEM Parti, açılan tüm kapıları, uzatılan tüm elleri “Yüzde 90’ın yani bu ülkede terörle siyaset yapılmasını doğru bulmayan çok büyük bir kesimin” uzattığı eli heba etmektir.

Devlet Bahçeli’nin DEM Parti’ye yönelik inisiyatif almaları ve Öcalan’ın Meclis’e gelip terörü ve PKK’yı lağvettiğini söylemesi yönündeki açıklamaları devrim niteliğindedir; siyasete ve tarihe not düşülecek önemli gelişmelerdir. Ancak biliyoruz ki DEM Parti Trump’ın başkanlık koltuğuna gireceği ocak ayına kadar vakit kazanmak istemekte, PKK da ABD’deki başkanlık değişimine yönelik yeni pozisyon arayışlarını sürdürmektedir.

Demokrasiyi kullanarak DEM Parti’nin işgal ettiği belediye makamları bugün artık Türk demokrasisinin ve Türk hukukunun tahammül göstermek durumunda olduğu bir siyasi hoşgörü sınırlarını çoktan aşmıştır. Türkiye’nin kayyım gibi gerekli ve haklı bir uygulamayı terörle yol yürüyen ve hatta terör örgütünün bir uzantısı olan DEM Parti’ye karşı her seçim sonrası kullanması yerine artık Türkiye’nin hukuk ve siyasal sisteminden terörle irtibatlı ve iltisaklı her türlü siyasi ve sivil oluşumun tasfiye edilmesi farz olmalıdır. Şayet DEM Partili belediyelere kayyım atabiliyorsak, hukuken müsaitse bu durumda DEM Parti’ye bir an önce kayyım atanmalı ve parti siyaseten Türk demokrasisine yük olma misyonundan uzaklaştırılmalıdır. PKK’nın ve YPG‘nin bölgesel hedefleri; ABD, İsrail ve Batı için taşeronluk görevleri bir an önce Türk siyasal alanından ve Türkiye’nin politik gündeminden çıkarılmalıdır. Bunun için de tüm DEM Partili belediyelere bir an önce kayyım atanmalı ve terörün siyasi ve toplumsal hayatımızdan çıkarılabilmesi için de partinin kapatılmasına yönelik adımlar atılmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti devleti, imkânları, milleti, kurumları ve tüm değerleri ile PKK ve YPG’ye dolaylı hizmet edecek, hizmet etme amacı taşıyan tüm girişimlerden hızlı bir şekilde radikal bir kararla kurtarılmalıdır. Türkiye’nin artık teröristlerle yol yürümesi, onları, bir gün terörden vazgeçeceğine dair inançla demokratik sistemde tutma alışkanlığına da artık son verilmelidir. Türk siyasal tarihine bir kara leke olarak geçecek DEM Parti bugüne kadar geçmişte yaşananlardan herhangi bir şey öğrenmediğini ve PKK’nın hiyerarşisi içinde yer aldığını zaten topluma defalarca göstermiştir. Hiçbir demokrasi teröre ve teröriste yardım ve yataklık etmek yönünde konumlandırılmaz.