Adalet ölçüsüyle yapılmayan her davranış ve ‘imtihan’ zülümdür. İslam adaleti emrediyor. Adalet sağlanmayınca acı, sefalet ve yoksulluk ırk, dil ve din ayrımı yapmıyor.
Yoksulların adalete erişimi, avukatların ve/veya mahkeme yetkililerinin zengin-fakir insana farklı yaklaşımı ve bu yaklaşımın giderilmesi salt yazılı metinleri övmek ile giderilmeyeceği mücerrep ve reel bir gerçekliktir.
Buna engel olabilmek için tarihte Atina’da karanlık yerlerde (davalı-davacıyı görüp etkilenmemek için) muhakemelerin yapıldığı bilinmektedir.
Bu konuda dinlere ve dindarlara gelirsek…
Yoksullara dağıtma karşılığında göklerin krallığını müjdeleyen İsa’dan (a.s), kilise saltanatında; altından tahtalara oturmayı vadeden bir hiristyanlık anlayışı çıkaran din adamları ile bir sundurmada bir hasır ve bir yastıkla yaşayan, arka arkaya üç gece buğday ekmeğiyle karnını doyurmayı kabul etmeyen Muhammedî bir islam anlayışından günümüz Müslümanlık anlayışını çıkaranlar beni çok derin düşündürüyor.
İnsan kabataslak iki şeyden oluşuyor. Ruh ve beden!
Boş ve aç bir ruh ile bedenleri doyurmaya kalkışmak ne kadar başarılabilinir sorusunu ıskaladığımız müddetçe muvaffak olmak konusunda çok az şansa sahip olunacağını belirtmek isterim. Ruhu ne ile ve nasıl doldurabileceğimiz konusuna yönelmeli ve bu sorulara cevap aranmasının başat pratik olması gerektiğini düşünüyorum.
Burada nefs, ruh ve irade ilişkisi de yadsınamayacak kadar etkili ve üzerinde durulması gereken bir husustur. Zira söylemlerinden ötürü makamlarından azledilme korkusu veya yükselme beklentisi içinde olanların bilgileri eylemlerine ne kadar yansır ve söylemleri ne kadar etik, hukuki ve bağlayıcı olabilir?
Aslında günümüzde dünya, boş bir ruh ile dolu bir mide sahiplerinin yaptığı ittifakın ceremesini çekiyor, diyebiliriz!
Sorunların nedeni varlık mı yoksa yokluk mu?
İnsandan önce de ağaç, demir taş vardı. Ama ne zaman insan oldu, bunlar silah dönüştü. Dün taş ve ağaç silah olarak kullanılırdı bugün atom veya fosfor. Dün Halepçe bugün Halep! Dün Âdem’in çocukları ilk kanı dökerlerken de sebebi yokluk değildi, bana göre bugün de!
Kâinata baktığımızda, önce yokluk sonra da varlık olduğunu anlıyoruz. Yokluk evresinde sorun ve sıkıntıların oluşmasına imkân yoktu. Varlık evresi başlayınca da birkaç dönem/çağ oluştu. Bu dönemlerden ikisinin üzerinde durmaya gayret edeceğim.