Kur’ân-ı Kerim tabiî hâdiselerin, gezegenlerin ilâh sayıldığını ve onlara tapıldığını anlatır. Tabiî hâdiseler ayrı ayrı ilâhlar kabul edilerek, bir kısmına yer ve rüzgâr, bir kısmına da denizler ilâhı gibi isimler verilmiştir. Putperestler güneşi, ayı, yıldızları ilâh kabul edip onları birtakım isimlerle anmış, yüceltmiş ve tapmışlardır. Güneşin, Afrika, Avustralya, Malezya, Kuzey ve Güney Ame rika’da ilâhlaştırıldığı görülmüştür. Aya tapanlara, Mısır, İran, Babil, Hindistan, Yunanistan, Avustralya, Yeni Zelanda, Meksika, Batı Avrupa ve Afrika’da rastlanmaktadır.

Eski Arabistan dinlerinde ay, tanrı olarak anılmaktaydı. Yıldızlara tapınma ise Allah’ın yıldızları yaratıp yeryüzünün irâdesini onlara verdiğine, bu âlemin düzenini yıldızların sağladı ğına inanmaktan doğmuştur. “Eğer Allah’a ibâdet etmek istiyorsanız, güneşe ve aya (yıldız lara) secde etmeyin, onları yaratan Allah’a secde edin.” (Fussilet, 41/37) Önceden insanlar, güneşe, aya, yıldızlara, ağaçlara, taşlara, vb. şeylere ayrı ayrı taparlardı. Fakat günümüzde ise hepsine bir den tapanları görüyoruz. Şöyle diyorlar: “Tabiat ana, doğa gereği” Tabiatperest olan kimseler yaratılmış olan tabiatı, yaratıcı yerine koymaktadırlar.

“Kâinat kendiliğinden varolmuştur” demekteler. “Ta biatta her şey kendi kendine olmakta; güneş, ay, yıldızlar kendi kendine hareket etmekte; gece, gündüz, yaz, kış ve yağmur, kar, sel - ler, depremler hep kendiliğinden oluyor” diyorlar. Tâbiî ki, bu düşünce materyalistlerin, ateistlerin, Allah’a gereği gibi inanma yan ların düşüncesidir. Diğer ülkelerde olduğu gibi zaman zaman, yaşadığımız bu ül kede de doğal âfetler (seller, depremler) olmaktadır. Uzmanlara depremin ne zaman olacağı sorulduğunda onlar: “depre min önceden, ne zaman olacağını tespit etme imkânımız yoktur. Araştırma sonucu nerelerde deprem olabilir, anlıyoruz.

Fakat ne zaman olacağını bilemiyoruz” diyorla. Tabiî ki, herşetyi en iyi Allah bilir, depremin nerede, ne zaman olacağını, her şeyi en iyi bilen O’dur. “Allah bir şeye ‘ol!’ dedimi, o hemen oluverir.”(Nahl, 16/40) Bu âfetler Allah’ın dilemesiyle olmaktadır.. Müslümana düşen görev tedbir almak ve Allah Teâlâ’nın her türlü âfetlerden, kazalardan koruması için ona duâ etmektir. Tabîî âfetler (felâketler, seller, depremler) neden oluyor? Ma teryalistlere, ateistlere göre kendi kendine oluyor. Fakat müslüman kişi, dünyada her şeyin Allah’ın takdiri ile olduğunu bilmelidir. Bu âfetlerin, musîbetlerin insanların kendi yaptıkları günahlar, haksızlıklar, ahlâksızlıklar, zulümler, kötülükler yüzünden de olabileceğini Rabbimiz Allah bildiriyor: “İyilikler Al lah’tan, kötülükler (musibetler) kendi günahlarınızdan olmakta.” (Nisâ, 4/79) “Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez, fakat insanlar kendi kendilerine zulmederler.”( Yunus, 10/44) Allah onların sezme, anlama ve kavrama melekelerini ellerin den aldığı için değil; onlar irâdelerini kötüye kullandıkları için hak yolundan ayrılmışlar, bâtılı tercih etmişler, dolayısıyla kendilerine zulmetmiş olurlar.

Bundan dolayı Allah (c.c.) dilediği zaman dün yada da cezasını verir. “Onlara kendilerinden evvelkilerin, Nuh, Âd ve Semud ka vimlerinin, İbrahim kavminin, Medyen halkının (Şuayb peygambe rin kavminin) ve (Lut kavminin başları üstüne) ters dönen şehirlerin haberi gelmedi mi? Peygamberleri onlara apaçık mucizeler getirmişti. (İnanmadıkları için helâk oldular) Allah onlara zulmede cek değildi, fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekteydiler.” (Tevbe, 9/70) Âyette sözü edilen kavimlere peygamberler mucizelerle geldi ler. Fakat bu kavimler, gelen peygamberleri yalanladılar.

Allah Teâlâ da her birini bir felâketle helâk etti. Nuh (a.s.), kendi kav mine gönderildi. Kavmi onu inkâr edince meşhur Nuh tufanında boğulup helâk oldular. Âd kavmine Hûd Peygamber gönderildi. Onlar şiddetli rüzgâr ile helâk oldu. Semud kavmine Sâlih Pey gamber gönderildi, onlar da depremle helâk oldular. Hz. İbra him’in kavmi ise sinekle helâk oldu; Medyen halkına Şuayb Pey gamber gönderilmişti, onlar ateşle helâk oldular. Şehirleri alt-üst olarak helâk olan kavim ise Lut Peygamberin kavmidir. Bu ka vim homoseksüellik yüzünden helâk olmuştur. (Bkz. Ankebût, 29/28-31; A’râf, 7/80-84; Kamer, 54/34-39) “Nitekim onlardan her birini günahları sebebiyle cezalandırdık.

Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulüm etmiyor, asıl onlar kendilerine yazık ediyorlardı.” (Ankebût, 29/40)