Sonrasında da Gürcistan’da insanların din değiştirmeye zorlanıp zorlanmadığını sordum. Konunun nereye geleceğini bilen Gürcü denizciler belli ki hazırlık yapmışlar; tek bir cümle ile cevap vermeye başlamışlardı. Önce Müslüman Gürcü konuşmaya başladı. “Süvari Bey. Gürcistan din özgürlüğüne önem veren bir ülkedir. Kimseye başka dine geçmesi için baskı yapılmaz”

Diğer Gürcü gemiciler de papağan gibi aynı nakaratı söylediler. Belli ki; benim bu sorularım kendilerini çok rahatsız etmişti. Meselenin büyümemesi için ellerinden gelen gayreti gösteriyorlardı. Çaresiz hepsini istirahat günü olduğu için dinlenme salonlarına göndermek zorunda kaldım. Fakat kamara ve ofisimde perişan bir vaziyette kalmıştım. Türkiye’ye dönünce ülkeyi ayağa kaldırıp hükümetten hesap soracaktım. Bin yıldır İslam bayraktarı olan ve hayatını Müslümanların özgürce yaşamasına adamış Türklerin böylesine acı ve dehşetli bir asimilasyona sessiz kalmasını, ilgililere söyleyip çareler arayacaktım. Zira Bosna Hersek’te yaşanan Müslüman soy kırım ve asimilasyonu, burnumuzun dibinde hemen sınırımızın karşısında tekrar cereyan ediyordu.

Fakat bunların hiç birisini yapamadım. Çünkü gemimiz kısa bir süre sonra Hint Okyanusunda dehşetli Muson fırtınalarına tutuldu. Koca gemi ortasından çatlamış su almaya başlamıştı. Çok geçmeden ikiye ayrılarak battı. Gemi kaptanı olarak ikinci bir faciaya daha şahit olmuştum. Bereket, bütün denizciler sağ salim kurtulmuştu. Aylarca Hindistan’da kalmış mahkemeler ve sigortacılarla uğraşmıştım. 2010 Yılında Türkiye’ye geldiğimde birkaç makalede bu Hıristiyanlaştırma sürecini yazmış daha fazla hiçbir şey yapamamıştım. Demek ki; zamanı bugüneymiş.

Yeni Akit gazetesi köşe yazarlarından Hüseyin Öztürk Bey’in Gürcistan ile ilgili makaleleri yayınlanınca içimdeki acı ve hüsran yeniden alevlendi. Meselenin iyice içine girerek gerçeklerle yüzleşmeye başladım. Evet, ne yazık ki; Gürcistan, Batılı devletlerin oyuncağı ve maskarası olmuştu. Hıristiyan misyonerler dünyanın en önemli kavşak noktalarından bir tanesi olan Gürcistan’ı bin yıllık İslam geçmişinden kopararak halkını din değiştirmeye zorluyorlardı.

Öyle ki; Gürcistan Demokratik Cumhuriyetinin bayrağında 1918 ile 2004 yılına kadar hiçbir haç ve Hıristiyan işareti bulunmaz iken 18 yıl önce 5 tane haçı yerleştirivermişlerdi. Sonrasında da Gürcistan’a bağlı bir Özerk Cumhuriyet olan ve özerkliği Kars Antlaşması gereği Türkiye Cumhuriyeti’nin garantörlüğü altında bulunan Acaristan’da, Müslüman asimilasyonu çok hızlı bir şekilde devam etmektedir.

1920’li yıllardan beri Müslümanlara karşı uygulanan dini baskılar; Erdoğan hükümetleri döneminde de azalmamıştır. Dünyanın her yerinde Müslümanların hamisi ve koruyucusu olan Türkiye, ne yazık ki Gürcistan’da meydana gelen dehşetli olaylar karşısında sesini çıkaramamaktadır.

30 yıldan beri Hıristiyanlaştırma faaliyetlerinde artış hiç azalmamıştır. 400.000 civarında nüfusu olan ve yaklaşık bu nüfusun % 70’i Müslüman olan Acaristan’da halkın dini görevlerini yerine getirmede pek çok sorunu vardır. Gürcistan yönetimi, misyonerlik faaliyetleri kapsamında Müslüman halka; atalarının asıl olarak Hıristiyan olduğu, Gürcistan'da Yunanlılar ve Rumların yüzyıllardır Gürcüler ile birlikte sorunsuz yaşamalarının arkasında Ortodoks birliğinin bulunduğu, Hıristiyanlığı seçmeleri halinde istedikleri bir Avrupa ülkesine gidebilecekleri vaat etmektedir. Müslümanlıktan vazgeçmeleri karşılığında iş garantileri verilmekte, hatta kişi başına 3.000 Dolar teklif edilmektedir. Sovyetlerin 70 yıllık dinsiz yönetimi sonrasında çaresiz kalan Gürcistanlı Müslümanlar, şimdi de Batılı misyoner teşkilatlarının tehditi altında hayatlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar.

Gürcistan sınırları içindeki Müslüman Abaza ve Osetlerin bulunduğu bölgeler; Rusya işgaline uğramıştır. Burada da Gürcistan yönetimine benzer bir şekilde Müslümanlar hedef alınarak asimilasyona tabi tutulmaktadırlar. Fakat Türkiye ile Gürcistan’ın arasında Acaristan bölgesi yani Batum’un başkent olduğu topraklarda garantörlük anlaşması bulunduğu için Türkiye’nin Kıbrıs’ta olduğu gibi müdahale hakkı bulunmaktadır.

Çünkü Acara Özerk Cumhuriyeti toprakları, doğrudan Gürcistan merkezi yönetime bağlanmak istenmektedir. "Büyük Gürcistan" planını gerçekleştirme çerçevesinde, Acara halkını asimile etmek için önce Acara bölgesinin bayrağına 5 haçlı Gürcistan bayrağı konulmuştur.

İslam, Acaristan’da, 16. ve 17. yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti’nin Kafkasya’da genişlemesi ile birlikte yayılmaya başlamıştır. İslamiyet, Osmanlı Devleti’yle kaynaşan Acaralı yerel beyler ve elitler arasında gelişmiştir. Osmanlı dönemi boyunca Gürcü ulusal kimlik duygusu ise oldukça zayıf kalmıştı. Acaralılar kendilerini öncelikle Müslüman olarak görmüşlerdir. Ruslar ise kendi yönetimi altındaki tüm Müslümanlara “Tatarlar” ismini vermiş İslam kimliklerini bu şekilde muhafaza etmişlerdir.

Osmanlıların geri çekilmesinden uzun bir süre sonra dahi onların İslam mirası; Acaristan’da yaşamıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın sonrasına kadar, eğitim hala medreselerde verilmekteydi. Türkiye’den gelen imam ve hocalar; Acaralılar için örnek modeller olarak kalmıştı.