Bediüzzaman, “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır” diyerek insanlara imanlı bir bakış açısı kazandırmaya çalışmıştır. İnsanların hem bu dünyada hem de sonsuz bir hayat geçireceği ahirette mutlu olması için Kuran’ın emrettiği gibi davranmanın gerekli olduğunu söyler.

“Her şey ya bizzat güzeldir ya da neticeleri itibariyle güzeldir” diyerek kâinatta cereyan eden kanunların farkına varmamızı ister. Evet, her işte bir hayır, her musibette bir ibret ve sevap ciheti vardır. İnsanlar başlarına gelen hastalık ve problemler sayesinde olgunlaşır kemal bulur. Eğer bu olayları yaşamasa kendisini geliştiremez, basit ve kemalatsız bir insan olarak kalır. Öyle de ölür gider…

Eğer musibetlere sabretse nimetlere de şükretse işte o zaman insan ismine layık bir hal alır. Ahsen-i takvim (en güzel şekilde yaratılmış) olur. Yok, isyan edip nankörlük ederse; derecesine göre esfel-i safiline (Cehennemin en alt çukuruna) düşer.

Öyle değil midir? Atmaca, serçe kuşuna saldırdıkça, serçe kuşunun kabiliyetleri ve refleksleri gelişmez mi? İşte aynen bunun gibi hastalıklar, kederler, musibet ve fenalıklar olmasa yaratılışımızda ve fıtratımızda bizlere verilen duygular gelişmez söner. Kabiliyetleri gelişmez.

Ancak karanlık sayesinde ışığın varlığından haberdar oluruz. Aç kalmadan fakirliğin ve yokluğun ne derece zor olduğunu anlayabiliriz. Hastalık görmesek; sağlıklı olmanın kıymetini bilemeyiz. İşte kâinatta cereyan eden bütün bu olaylar insanın kendisini geliştirmesi için birer fırsattır.

Eğer “teklif sırrı” denilen şu imtihan dünyası açılmasa idi, diğer canlılar gibi makamımız sabit kalır, melekler gibi “alayı illiyyin” adı verilen en yüksek makamlara yükselemezdik. Elbette imtihan adı üstünde kaybedildiği takdirde şeytanlar gibi “eseli safilin” adı verilen çukurlara yuvarlanma durumu da söz konusudur. Kısaca iş ciddidir…

İşte bu noktada kâinatta cereyan eden olayları çözmemizde bize yardımcı olacak anahtar kelimeler sabır ve şükürdür. Musîbet ve hastalıklar geldiğinde sabretmeyi, nimet
ve güzellikler ile karşılaştığımızda da şükretmeyi bilmemiz gerekiyor. Bu konu ile alakalı en güzel örnekleri Risâle-i Nur Külliyatında bulabiliriz.

Bu vesile ile bazı internet sitelerinde paylaşılan Risale-i Nurlarda verilen mesajları güncel olaylarla izah eden kısa bir yazıyı aktarmak istiyorum:

“Evimi bir dâvet sonrası temizlemek için saatlerce çabalıyorsam, birçok arkadaşım var demektir.

Faturalarımı ödeyebiliyorsam, bir işim var demektir.

Evden iş yerime kadar yolu uzun buluyorsam, bir işim var demektir.

Pantolonum biraz sıkıyorsa, aç kalmıyorum demektir.

Birçok konuda eleştiri yapıyorsam ve bu eleştirileri başkalarından da duyuyorsam, konuşma özgürlüğüm var demektir. Gölgem beni izliyorsa, güneş ışığını görüyorum demektir.

Otobüs beklerken yanımdaki adam anahtarıyla oynuyor ve ben bu sesten rahatsız oluyorsam, duyuyorum demektir.

Camları silmem, çatıyı tamir etmem gerekiyorsa, bir evim var demektir.

Doğalgaz faturam yüklü geliyorsa, ısınıyorum demektir.

Yığınla ütülenecek ve yıkanacak çamaşırım varsa, yığınla giyeceğim var demektir.

Çalar saatim sabahın seherinde çalıyorsa, yaşıyorum demektir.

Ve en önemlisi Rabbimin bahşettiği bütün bu nimetlerin şuurundaysam, mutluyum demektir”, vesselâm…