Son yıllarda, toplumsal izolasyonun ve bireysel içe kapanmanın artan bir sorun haline geldiğine tanıklık ediyoruz. Bu durumun adını duymuşsunuzdur: Hikikomori. Japonca kökenli olan bu terim, "içine kapanma" veya "geri çekilme" anlamına gelir ve genellikle bireylerin toplumsal hayattan tamamen çekilmesiyle tanımlanır. Ne yazık ki, bu sorun, yalnızca Japonya ile sınırlı kalmayıp, dünya çapında giderek daha fazla insanı etkiliyor.

Hikikomori, bir akıl hastalığı olmaktan çok, sosyokültürel bir sağlık sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Bireyler, bazen aylarca, hatta yıllarca evlerinden çıkmadan yaşamayı tercih ederken, bu izolasyon giderek daha derinleşiyor. Toplumdan ve sosyal etkileşimlerden kaçınan bu insanlar, kendi dünyalarında yalnızca teknolojiyle bağ kuruyor, video oyunları, internet veya sosyal medya gibi dijital araçlara sığınarak zamanlarını geçiriyorlar.

Bu durum özellikle 20'li yaşlarındaki genç yetişkinlerde daha sık görülse de, her yaş grubunda görülebilir. Yaşanan sosyal izolasyon, sadece kişilerin psikolojik sağlığını değil, aynı zamanda iş, eğitim veya diğer toplumsal sorumlulukları yerine getirmelerini de zorlaştırır. Bu durumun, bireyin yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürdüğünü söylemek yanlış olmaz. 

Hikikomorinin temel tetikleyicileri arasında, kişisel başarısızlıklar, toplumsal baskılar ve aile içi sorunlar yer alıyor. Çocukluk dönemindeki travmalar, zorbalık, sosyal anksiyete ve depresyon gibi psikolojik faktörler de bu süreci hızlandırabilir. Özellikle, toplumsal beklentilerin yüksek olduğu ve mükemmeliyetçiliğin öne çıktığı toplumlarda hikikomori vakalarının daha yaygın olduğu görülmektedir.

Günümüzün dijitalleşen dünyasında, teknoloji bağımlılığı da hikikomoriyi derinleştiren bir faktör haline gelmiştir. Dijital dünyada geçirilen uzun saatler, gerçek dünyada karşılaşılan sosyal reddedilme korkusundan kaçınmaya yönelik bir strateji olarak işlev görebilir. Ancak, bu durum zamanla kişilerin sosyal becerilerinin körelmesine ve yüz yüze etkileşimlere karşı kaygılarının artmasına yol açar.

Henüz hikikomori için kesin bir tedavi yöntemi bulunmamaktadır. Ancak, bilişsel davranışçı terapiler, psikoterapi, aile içi etkileşimler, hatta bazı vakalarda psikofarmakolojik tedavi gibi çeşitli stratejiler geliştirilmiştir. Bununla birlikte, erken müdahale ve toplumsal farkındalığın artması, bu durumu önlemek adına önemli bir rol oynamaktadır.

Postmodern yaşamın getirdiği stres, yalnızlık, dijitalleşme ve yüksek performans beklentileri, hikikomori gibi durumların yaygınlaşmasına hizmet etmektedir. Özellikle pandemi sürecinde yaşanan sosyal izolasyon deneyimleri, bu sorunun daha da yaygın hale gelmesine neden olmuştur. Ancak, toplumsal farkındalığın artması ve doğru müdahalelerin zamanında yapılması, hikikomori gibi durumların önüne geçilmesinde önemli bir adım olacaktır.

Gelecekte daha fazla insanın bu izolasyon süreçleriyle karşılaşması kaçınılmaz gibi görünüyor. Ancak, bu zorlukların üstesinden gelmek, sadece bireylerin değil, toplumların da sorumluluğudur.