Osmanlı ve Türkiye’nin en önemli gerçekliklerinden bir tanesi olmasına rağmen asla ortaya çıkarılmayan Sabetay Sevi ile ilgili olarak halkı uyandırma görevimiz var. Ne yazık ki bu önemli uyarıları yapanların başlarına çorap örülüp itibarsızlaştırıldıkları için kolay kolay kimse cesaret edip bunları yazmaz. Netameli olduğu halde ülkemizin mukadderatı ile alakalı olduğu için iş yine başa düştü.
Gizli Yahudiler için halkımız “dönme” ifadesini kullanır. Günümüzde dönme ismine farklı anlamlar yüklendiği için bunun yerine “Sabetaycı” demenin daha doğru olacağını düşünüyorum. Çünkü birçok kitapta geçen “dönme” ifadesi, Sabetaycılığı anlatmaktan uzak düşmüştür. Örneğin Rıfat Bali’nin “The Donme or Crypto-Jews of Turkey” ve Marc Baer’in “The Donme: Jewish Converts” gibi eserlerini bu gözle değerlendirmek gerekiyor.
Sabetay Sevi hareketi ve akabindeki gelişmeler dünya tarihinin kaydettiği en ilginç vakalardan bir tanesidir. Konu İslam, Hristiyanlık ve Yahudilik tarihi açısından çok önemlidir. Tarihi olayları değerlendirmek ve günümüzdeki yansımalarına ışık tutmak için bu konuda bilimsel çalışmalar yapmak hayati derecede önemlidir. Lakin bu konuyu açmak bile çok tehlikelidir. İşin ucu zülfü yâre dokunduğu için hemen itibarsızlaştırma kampanyaları başlar ve ağza gelinmedik hakaretler yapılır.
Çok cesur yazar ve araştırmacılar hep etrafında döndükleri ve ailesi, eşi ve yakınları Sabetaycı olduğu halde Kamâl Atatürk’ten bu konuda tek laf etmezler. Örneğin Soner Yalçın’ın “Efendi” kitap dizisi, hep bu Sabetaycı aileleri incelediği halde; herhalde kanun ile korunduğu için olsa gerek tek bir cümleye dahi rastlayamazsınız. Belki de sol çevrelerin hışmından korkan Yalçın, meseleyi çok iyi bildiği halde bundan kaçınmaktadır.
Bizim korkak araştırmacılarımızı bir kenara bırakalım dünyanın her yerinde biraz okumuş kesim arasında bilinen bir husustur, Sabetaycılık. Osmanlı ve Türk tarihinden birkaç meşhur kişiyi sayın diye bir anket yapsanız Sabetay Sevi, ilk sayılan 5-10 kişi arasında yer alacaktır. Demek ki sırlı ve sırlı olduğu kadar gizli gerçekler halkımızdan gizlenmektedir. Peki, daha ne kadar bekleyeceğiz? Bir cesur yürek çıkmaz mı bu ülkede? Gerçekleri hep ben mi haykıracağım? 
Atalarımız, bugünkü korkak tarihçileri ve araştırmacıları görseler çok hayıflanıp “bizim gibi kahraman ruhlu bir millete yakışmıyorsunuz, yazıklar olsun” diye haklarını helal etmeyeceklerdir. 21. Yüzyılın insanları dahi böyle korkak bir toplumu kabul etmez. “Hangi asırda yaşıyoruz, kardeşim” diyerek acı acı yüzümüze bakacaklardır. İnşallah bu ifadeler araştırmacılarımıza cesaret verir ve yüreklendirir. Yoksa bir makale sınırlarını çok fazla aşmak icap eder ki bunu yapmak okuyucuya karşı haksızlıktır.
Ülkemizi yönetenler arasında hala Sabetaycılar çok güçlüdür. Çünkü bunlar her siyasi partinin yöneticileri arasında yer aldığı gibi özellikle medya, üniversite ve bürokraside çok güçlüdürler. Aralarında çok kuvvetli bir dayanışma vardır. Kendilerinden olmayanları itibarsızlaştırarak işe yaramaz dahi olsa, Sabetaycı kökenli insanları daima başköşeye yerleştirirler. Onlarda kendilerini bu makamlara oturtanlara karşı daima sadık ve itaatkâr davranırlar. Milli değerler adeta yok gibidir.