Suriye’de 7 yıldır devam eden bir savaş var. Küresel çeteler ve tetikçileri, Suriye’nin tepesine çökmüşler, ganimetten pay kapmak için katliamlarda ve vahşette sınır tanımıyorlar. Savaş, kan, gözyaşı, halkların perişanlığı ve Arap yöneticilerin acziyetleri, hepsi Ortadoğu’da.
Arap dünyasında bir zamanlar bunları beyitlere sığınarak anlatan bir şair vardı. Bu 1923 Şam doğumlu Nizâr Kabbâni’dir.
Nizâr Kabbâni, 20 yy Arap şiirinin büyük üstadı.
Önceleri şiirlerinin konusu çoğunlukla kadın ve aşktır.
Şair 1967 Arap-İsrail savaşında, Arapların büyük bir bozgun yaşamasına şahit olmuş. Bu olay kendisini çok etkilemiş ve hayatında derin ve acı izler bırakmıştır. Şiirlerinde de dönüm noktası olmuştur.
Artık şiirlerinde özgürlük, hürriyet ve hüzün temalarını işlemeye başlamıştır.
Genellikle şiirlerinde özgürlüğe ve eleştiriye kapalı, baskıcı Arap yönetimlerini çokça tenkit etmiştir.
Arap halklarının, ezilmişliğini ve çaresizliğini şiirleriyle bütün dünyaya duyurmaya çalışmış, bundan dolayı Arap dünyasında şiirleri yasaklanmıştır.
Suriye Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitiren Nizâr Kabbâni, dış işlerinde görevler alarak Avrupa ve Ortadoğu ülkelerinin birçok şehirlerinin elçiliklerde çalışmıştır.
Fakat Beyrut’taki yaşamı hayatında önemli bir yer tutar.
Şiirlerine de konu olmuştur. “Beyrutlu Kadınla” şiirinde, Beyrut’u sevdiği kadınla özdeşleştirerek duygularını mısralara yansıtmıştır.
“Beyrut bir inci gibi dalıyor
Siyah gözlerinin içine
Beyrut tümüyle kayboluyor…
Kumu…gökyüzü…ve evleriyle
Yere inmiş gözkapaklarının altında…
Beyrut…Beyrut’u arıyorum.
Kirpiklerinin ve dudaklarının üstünde…
Nizâr Kabbâni, çağdaş Arap edebiyatının yenilikçilerindendir.
Herkesin kolayca anlayacağı sade dili, geleneksel Arap kültürünü farklı yorumlamış.
Şiirleri yabancı dillere çevrilmiş. Bir yandan da besteciler tarafından bestelenmiştir.
İç dünyasındaki incelikleri, heyecanları ve fırtınaları şiir sanatına çok güzel yansıtabilmiştir.
Şair şiiri tarif ederken diyor ki; şiir özün özüdür.