8 Aralık’tan bu yana Suriye’de pek çok gelişme oldu ancak iki şey hâlâ netleşmedi. Birincisi, YPG’nin tasfiye edilip bölgenin PKK teröründen temizlenmesinin hangi yolla olacağı; ikincisi ise ABD’nin Suriye’den askerlerini çekip çekmeyeceğidir. Trump’ın çelişkili açıklamaları gösteriyor ki aslında kendisinin gönlünden geçen, Amerikan askerlerini bölgede bulundurmayarak gücünü kendi bölgesinde; Grönland, Panama vb. yerlerde tahkim etmektir. Ancak Trump bu konularda kendi başına karar veremiyor; Pentagon, lobiler, Kongre gibi belli güç odakları devreye giriyor. Gelelim bizi en çok ilgilendiren nokta olan YPG’nin tasfiyesi ve PKK’nın Suriye’den temizlenmesi işine... Bu mesele aslında bizim iç işlerimizle de ilgili bir konu; diğer deyişle, PKK’nın Suriye’deki akıbeti sadece bir dış politika meselesi değildir.
Peki, YPG’nin Suriye’den tasfiyesi nasıl bir yolla gerçekleştirilecektir? Bu soruya şimdilik kesin bir yanıt vermek yanıltıcı olacaktır. Zira bu konu çok bilinmeyenli bir denklemdir. İşin içinde sadece ABD, İsrail yoktur aynı zamanda Körfez ülkeleri, AB, hatta Çin de vardır. Rusya ve İran’ı bir tarafa bırakıyorum. Zira şimdilik bu iki ülke bölgede pasifize edilmiştir. BAE ve Suudi Arabistan’ın Suriye politikalarına biraz açıklık getirmek isterim. Zira şu an HTŞ lideri Ahmed el-Şera aslında hem Riyad hem de Abu Dabi açısından çok istenen bir lider değildir. Beşar el-Asad’ın 2023’te Arap Birliği’ne dönmesini sağlayan Suudi Arabistan ve BAE, aslında Asad döneminin bitmesinden çok da mutlu olmamıştır. Bunun nedeni ise HTŞ benzeri İslamcı-Sünni kesimlerin, -ki bunun içinde en başta Müslüman Kardeşler gelmektedir- kendi monarşik yapılarının sonunu getireceği ve kurulu düzenlerini bozacağı endişesidir. Bu durum, biraz da son zamanlarda Suudi Arabistan’ın İran ile yakınlaşmasının bir neticesidir. Burada bir tek Katar istisnadır. Çünkü Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad al-Sani, Başar Asad’a tepki göstermiş ve Asad’a karşı grupları, Müslüman Kardeşler de dâhil Suriye iç savaşı boyunca desteklemiştir. Bugün gelinen noktada al-Sani, eş-Şera’ya 30 Ocak’ta bir ziyarette bulunarak Suriye’yi ziyaret eden ilk devlet başkanı olmuştur.
Dolayısıyla Türkiye ve Katar’ın Suriye’de geçmişten beri bir işbirliği varken Suudi Arabistan ve BAE’nin, Suriye’deki mevcut yönetimle bir orta yol bulsa da yine de eş-Şera yönetimine dair bazı çekinceleri olduğu söylenebilir. Suriye’nin tekrar inşa edilmesi konusu da bizi çok ilgilendiren bir meseledir. Zira Trump’ın Suriye’de harcama yapmak istemediği aşikârdır. Sözgelimi, iktidara geldikten sonra dış yardımları 90 gün boyunca durdurduğunu açıklayan Trump yönetimi hâlen daha Suriye’ye yaptırımları kaldırmamıştır; hatta Suudi Arabistan’ın ABD’ye 600 milyar dolar yatırım yapacağını açıklamıştır. İşte bu çerçevede YPG’nin akıbeti konusunda ABD’deki güç odakları karar verirken tek bir noktaya dikkat edecektir; o da YPG’nin ve Amerikan askerlerinin Suriye’de bulunmasının ABD’ye ne kadara mal olacağıdır. Elbette burada İsrail’i destekleyen ABD’deki lobilerin ve güç odaklarının, YPG’nin Suriye’de korunması konusunda ABD’yi baskılayacakları önemli bir konudur. Bu baskıların ne kadar etkili olacağını yaşayıp göreceğiz.
Son söz olarak, “Amerika bugüne kadar Afganistan’dan ve Irak’tan resmî açıklamalarla askerini çekmiştir ancak hâlihazırda her iki ülkeden de elini çekmiş midir veya hâlâ nüfuz sahibi değil midir?” diye soracak olursanız bence ABD hâlâ hem Afganistan’da hem de Irak’ta bir şekilde varlığını sürdürmektedir. Suriye’nin şartları farklı olsa da Amerika, tıpkı Afganistan’da ve Irak’ta olduğu gibi Suriye’den asker çektiğini ileride açıklayabilir ancak bölgeden elini kesinlikle çekmeyecektir. İşte bu konuda Suriye’de hangi aktörlerle işbirliği yapılacağı meselesi Türkiye’yi en çok ilgilendiren konudur.