Trump’ın, Kanada’yı 51. eyalet ilan etmesi, Panama Kanalı’nı geri istemesi ve dünya güvenliği için Grönland’ı kontrol etme arzusu ne anlama geliyor?
Birincisi, önümüzdeki dönemde Trump yönetimindeki ABD ile Çin arasındaki çatışan çıkarlar daha netleşecek; ikincisi, Trump enerji ve geçiş yolları temelinde Rusya ve Çin’in nüfuzlarını yaymalarına karşı sert önlemler alacak; üçüncüsü de uluslararası hukukun temel ilkeleri, Gazze dışında farklı coğrafyalarda da geçerliliğini yitirecek.
Trump, Kanada’yı “51. eyalet” olarak nitelendirirken ve Başbakan Trudeau’ya “Kanada Valisi” diye hitap ederken hiç de şaka yapmadı. Göreve geldiği ilk gün, Kanada mallarına yüzde 25 gümrük tarifesi uygulayacağını söyleyen Trump’a bir ziyaret gerçekleştiren Trudeau’nun paçaları tutuştu. Trump ayrıca Kanada’yı, ABD’ye yönelik yasa dışı göç ve uyuşturucu akışını kontrol edememekle suçluyor. Büyük ihtimalle önümüzdeki yıl, Trudeau siyaset sahnesinden silinecek.
Trump, Panama Kanalı’nı geri istiyor çünkü Çin, son yıllarda bölgede önemli yatırımlar yaptı. Hong Kong merkezli CK Hutchison Holdings şirketi, Kanal’ın, Atlantik ve Pasifik çıkışlarındaki iki önemli limanını işletiyor ve bu durum da Washington’da endişe yaratıyor. Daha da önemlisi 1977 anlaşması, ABD’ye Kanal’ın tarafsızlığını koruma hakkı veriyor ve herhangi bir tehdit durumunda ABD’ye askerî müdahalede bulunma imkânı tanıyor. Sözün özü; Trump’ın açıklamalarına, “Kanal’ın her metrekaresi Panama’ya aittir.” diye cevap veren Panama Devlet Başkanı Mulino’nun, Kanal’ın kontrolünü 2025’te kaybetmesi pek de olasılık dışı gözükmüyor.
Esas kritik yer Grönland çünkü burası, benzersiz bir stratejik konuma sahip. Kuzey Amerika ile Avrupa arasında, bir köprü görevi görüyor. Ada, aynı zamanda Arktik Okyanusu’na açılan bir kapı. Hepsinden daha önemlisi, buzulların erimesinden dolayı ortaya çıkan iştah kabartıcı doğal kaynaklar, gözlerin Grönland’a çevrilmesine yol açtı. Diğer bir deyişle “Uzun yıllardır enerji kaynakları sebebiyle sürekli savaş ve çatışma ortamı hâline gelen Orta Doğu’nun yerini Grönland alır mı?” sorusu akla geliyor. Aslında Anglosakson dünyası, bu sorunun cevabın çok evvelden bilmektedir ve gelecek siyaset senaryolarını buna göre hâlihazırda planlamıştır. Şu günlerde bizim gündemimiz Suriye ve Gazze ile doluyken İngiltere ve ABD’nin başını çektiği Anglosaksonlar, enerji çıkarları ve enerji yollarının kontrolü temelinde farklı coğrafyalarda nasıl bir yol haritası izleyeceklerini belirlemiştir.
Günümüzde, Orta Doğu’da enerji kaynakları tükenmekte, Çin’in ve Rusya’nın dikkatleri artık farklı coğrafyalara yöneldi. Pekin yönetimi, 2018’de ilan ettiği “Kutup İpek Yolu” projesi kapsamında yatırım yaptığı Grönland’da özellikle madencilik sektörüne ilgi gösteriyor. Rusya, Arktik’te 50’den fazla eski Sovyet askerî üssünü yeniden açarak soğuk savaş döneminde kullanılan 475 askerî tesisi modernize etti. Her ne kadar ABD, Grönland’da Thule Hava Üssü’ne sahip olsa da Rusya ve Çin’in bölgeye olan ilgisini, kendisine karşı tehdit olarak algılıyor. Dolayısıyla 2025’te Grönland’ın, ABD ve Çin/Rusya arasında rekabet ve çatışma alanı olması ihtimali oldukça kuvvetli.. Türkiye de kuşkusuz buna göre gelecek senaryolarını hazırlayacaktır.