Bölgemizin çok değil, sadece bir ay öncesine baksak bile, çok şey değiştiğini görüyoruz. Suriye’de diktatör gitti, umut veren yeni bir yönetim iş başında. ABD, Türkiyesiz denklem kuramıyor. Rusya, Ukrayna çıkmazında. İran, zor günlerden geçiyor. PKK ve türevleri güçsüz ve şaşkın. Öcalan, daha etkili bir aktör ve bir denge unsuru. Hepsinden önemlisi, Türkiye çok daha güçlü ve sürece hâkim.

Kısacası; Türkiye için bir ay öncesine göre hiçbir şey kötü değil.

Geride bıraktığımız yılın son üç ayında, çok önemli gelişmeler yaşadık. 29 Aralık’ta İmralı/DEM Parti cenahından yedi maddelik bir metin geldi.

Metni, ifadelerine aynen yer vererek, referans alıp açarak, kelimelerini alıp yeni kalıplar içinde kullanarak, eklemeler yaparak yeniden yazmayı deniyorum.

1- ‘Türk-Kürt kardeşliği’ çoğumuz için, ispat etme gereği duymaksızın, haklı olarak söylediğimiz bir başlangıç ifadesidir. En yaygın ve en sağlam gerçekliğimizdir.

Bu tarihî kavşakta kardeşliğimizi yeniden güçlendirmek, önem ve aciliyet arz etmektedir, tarihî bir sorumluluktur.

2- Davet, tüm siyasi çevreleredir. Bu ifadeyi geniş okursak, yalnızca siyasi partilerle yetinemeyiz. Vakıflar, sendikalar, barolar, TÜSİAD, MÜSİAD… Kısacası bütün sivil toplum kuruluşları, bütün toplumsal kesimler bu kapsama girer.

‘Dar ve dönemsel hesaplara takılmadan…’ Evet, tarihî sorumluluk bunu gerektiriyor. İnisiyatif almak, yapıcı davranmak, pozitif katkı sunmak, herkesin görevi. Konunun konuşulması için, DEM Parti’nin grup toplantısı odası dar gelecektir. Genel kurula taşınmalı, orada konuşulmalıdır.

3- Bizim sorunlarımıza dışarıdan yapılan müdahaleler, sorunu kangrenleştirmekten başka işlev görmez. Bugüne kadar görmedi. Sorun bizimdir. Çözecek olan da bizleriz.

Şimdiye kadar kaç kez son aşamasına getirdiğimiz çözümü artık erteleyemeyiz. Bir dönemi daha heba edemeyiz. Bu büyük fırsatı kaçıramayız.

Muhalefet konuyu ciddiyetle ele almalıdır. Katkıları ve önerileri değerlidir. Kuşku duyma pozisyonunu terk etmeli, “Orta Doğu bataklığı” nitelemesini unutmalı, “Amerikan oyunu” demeyi bırakmalıdır. 

Arada bir yerde kalan DEM Parti, terör örgütünün gölgesinden çıkmalı, içindeki sivil siyaset potansiyelini harekete geçirmeli, barıştan ve demokrasiden yana ağırlık koymalıdır.

4- ‘Süreç mi, açılım mı, girişim mi?’ sorularıyla zihinleri karıştırmanın gereği yok. Ortada yeni bir paradigma var. Paradigma yani bir dizi sorunun cevaplandığı yeni bir çerçeve, biriktirdiğimiz tecrübelerden yararlanılarak oluşturulan yeni bir yaklaşım, günümüzü kavrayan yeni bir bakış açısı ve gün gün takip edilen yeni bir model...

5- “Çağrı yapmaya hazırım.” beyanını ‘oyalama taktiği’ olarak değerlendiremeyiz.  Sorunun büyüklüğünü, derinliğini, sertliğini, yurt içine ve yurt dışına dağılmışlığını doğru kavramalıyız.

6- Ülke olarak refah adına, huzur adına hak ettiğimiz yer elbette burası değil. ‘Demokratik dönüşüm’ ifadesini, ‘terörsüz Türkiye’ hedefinin başka kelimelerle ifadesi olarak kabul edebiliriz. Terör, her şeyden önce dilimizi zehirliyor. Konuşamıyoruz, dolayısıyla anlaşamıyoruz. Terör; siyaseti, demokratik çözümü, açıkçası çözümü ortadan kaldırıyor.

7- Barış, demokrasi, kardeşlik… Sadece bir kişinin değil, herkesin dilinde kıymetli üç kelime, üç kaldıraç, üç tutamak…

2025 yılının başında, tarihin umutlu bir eşiğindeyiz.